preload preload preload preload

Ve Kadınlar…


27th Ağustos 2013 Köşe Yazıları 0 Comments

“…Ve kadınlar
bizim kadınlarımız:
korkunç ve mübarek elleri,
ince, küçük çeneleri, kocaman gözleriyle
anamız, avradımız, yarimiz
ve sanki hiç yaşamamış gibi ölen
ve soframızdaki yeri öküzümüzden sonra gelen
ve dağlara kaçırıp uğrunda hapis yattığımız
ve ekinde, tütünde, odunda ve pazardaki
ve karasabana koşulan
ve ağıllarda
ışıltısında yere saplı bıçakların
oynak, ağır kalçaları ve zilleriyle bizim olan
kadınlar
bizim kadınlarımız…”
Nazım Hikmet “Kuvayı Milliye Destanı” şiirinde kadının toplumdaki yerini ve ona bakışı, şair duyarlılığı ve üstün becerisi ile tereddüde yer vermeyecek netlikte satırlara dökmektedir.
Son yıllarda kadına yönelik şiddet ülke gündeminde ilk sıralarda yer almaya başladı. Son 10 sene içinde kadına yönelik şiddetin %1400 artması gündemi işgalin en önemli nedenleri arasında olsa gerek.
Kadına yönelik şiddete karşı farkındalığın artması, bir bilinç oluşması ve birçok önlemin alınması yine de gün be gün artmasını engelleyememektedir.
Tarım toplumuna geçen insanlar arasında ilk ayırım üretime katılım pozisyonuna göre kadın ve erkekler arasında olmuş; erkek anatomik yapısının avantajını kullanarak ön plana geçerken kadınlar bir adım geriye mahkum edilmiştir.
Binlerce senedir ikinci sınıf pozisyonda olan kadına verilen değer de bu seviyede gerçekleşmiştir. Eski yazıtlarda ve tek tanrılı semavi dinlerde buna dair yeterince kanıta rastlayabiliriz.
Ekonomik ve sosyal yapı geliştikçe, eğitimin yaygınlaşmasınıyarattığı bilinç arttıkça insanın eşitlik, özgürlük, değerlilik alanındaki mücadelesi de boy göstermiş; kadınları da içine almaya başlamıştır.
Son yüzyıllarda teknolojinin gelişmesi sonucunda kadının üretimdeki payı artmıştır.İşbölümündeki rollerde değişiklik olmuş ve kadın artık geri geri planda olmaya daha güçlü itiraz etmeye başlamıştır.
Ve toplumdaki birçok çatışma alanına kadın erkek çatışması da eklenmiştir. Erkekler binlerce yıldır süren avantajlarını bırakmamak için çaba gösterir, bunun için anatomik yapısının sağladığı olanaklarla çekinmeden şiddete başvururken, kadın eşitlik için amansız mücadelesinden geri adım atmamıştır.
Son yüzyılda bu mücadele olumlu meyvelerini vermeye başlamış, kadın toplumun her alanında eşit haklar elde etme konusunda önemli mesafeler almış; bir yandan kadına yönelik şiddetin maddi koşullarının değişmesi diğer yandan bunun anında cezalandırılması erkekleri kadına şiddetten uzak tutmaya başlamıştır.
Peki, ne oldu da son 10 yılda ülkemizde tersine bir durum yaşanmaya başladı. 2005- 2011 yılları arasında öldürülen 4190 kadın ve 3074 kadın da tecavüze uğrayan…
Ki tecavüz en ağır şiddetlerden biridir ve gerçek sayıları bilinenden çok çok daha fazladır.
İşsizliğin % 10 seviyesinde seyretmesi, zaman zaman bunu aşması, gelir dağılımımdaki bozukluğun her geçen yıl artması, reel ücretlerin azalması ve yoksulluğun yıpratıcılığı, iletişim teknolojisinin hayretlere şayan gelişmesi sonucunda her şeyden haberdar olan insanın artan beklentilerinin karşılanamamasını yarattığı hayal kırıklığı ve sıralanabilecek daha birçok neden şiddetin artışını açıklamak için kullanılabilir.
Ancak son 10 yıldaki kadına yönelik şiddetin artışını açıklamaya yeter mi?
Son yıllarda eğitimli insanları, aydınları“bunlar halka tepeden bakıyor” gibi daha birçok söz ve eylemle değersizleştirmenin…
Eğitim sisteminin hemen her yıl değiştirilerek tutarlı bir eğitimin koşullarının ortadan kalkıyor olabilmesinin…
Siyasi iklimin kadınları değersizleştirici söz ve eylemlere uygun bir ortam hazırlıyor olmasının…
Kadınları üretimden koparıp eve kapatma çabalarının…
Bir dahli var mıdır sizce?!.
Dr. Nedim İnce
Altınoluk / 27. 08.2013

  • Yorum Yaz

    * Required
    ** Email