Bu gün Pazar hava da güzel biraz dolaşırsam canımın sıkıntısı geçer.
Bu arada çarşıda bir iki yere de uğrarım.
Dün ne can sıkıcı bir gündü. Durup dururken en sevdiğim arkadaşımın kalbini kırdım.
Ama nerden bilebilirdim ki bu konuda bu kadar hassas olduğunu?
O şaşkınlıkla özür bile dileyemedim ve şimdi bu benim canımı çok sıkmaya başladı. Sen kalk hem hassasiyetini kestireme hem de eşek şakası yap…
Neyse yarın ona uğrar özür diler gönlünü alırım
Bu şekilde kalbim bir miktar soğur…
Şu alışveriş merkezine gireyim, elektronik eşyalara bakıp biraz oyalanırım. İhtiyacım olan bir şey olursa da alırım.
Artık bu alışveriş merkezlerine ne kadar da büyük yapıyorlar.
Dolaş dolaş bitmiyor.
Bu kadar üzülürsen yer bile sallanıyor gelir sana biraz rahat ol.
Galiba üzüntüden değil gerçekten yer sallanıyor!
Duvarlar, dolaplar çıldırmış gibi üzerime geliyor.
Herkes çığlık çığlığa dışarı kaçışıyor.
Ne vardı bu kadar diplerde olmaya.
Arkadaşımdan da özür dileyemedim.
Depremde ne yapılıyordu?
Eyvah! Her şey yıkılıyor dışarı çıkamayacağım.
Arkadaşım, özür dilerim…
Allahım bu ne gürültü…
Şu dolabın yanına sığınayım.
Her şey üstüme yıkılıyor.
Canım yanıyor.
Hareket edemiyorum, sıkıştım ama hala yaşıyorum.
Sessizlik, sessizlik…
Her yer karanlık kap karanlık…
Nasıl olsa gelip kurtaracaklar sakin ol.
Korkuyorum!
Üşüyorum!
Bir ses duyabilsem!
Biraz ışık!
Nasıl olsa kurtaracaklar!
Üşüyorum, korkuyorum!
Çok yalnızım!
Çığlık atıyorum ama sesim çıkmıyor!
Ne olur:
Bir ses…
Bir ışık…
Van’da yüzlerce, binlerce kişi sıkıştıkları karanlık ve sessiz yıkıntılar içinde yapayalnız sessiz çığlıklara tutunuyorlar ve her geçen dakika sayıları azalarak…
Bir ışık!
Bir ses!
Bir ışık!
Bir ses!
Dr. Nedim İnce
Mersin / 25. 10. 2011
Son yorumlar