preload preload preload preload

Denizci Ulus ve Felsefe


20th Mart 2012 Köşe Yazıları 0 Comments

Merin Yelken İhtisas ve Yat Kulübü Yönetim Kurulu Başkanlığı yaptığım dönemlerde yoğunlaştığım bir konu vardı: denizci ulus.
Bu konuda yazılar kaleme almış, çeşitli sivil toplum örgütlerinde mini konferanslar vermiş, kişisel sohbetlerde sık sık dile getirmiştim.
Bir süre neredeyse gündemimin ilk maddesi olan “denizci ulus” konusu zamanla yerini başkalarına bıraktıysa da aklımın bir köşesinde yer almayı daima sürdürdü.
Birkaç gün önce okuduğum Levent Nehir imzalı bir metin beni bu konuda tekrar yazmaya sevk etti. Levent Nehir, felsefe ile denizin ilişkisini işlemişti yazısında.
Felsefinin bugünkü anlamda ortaya çıktığı bölgenin Ege ve Akdeniz Havzası olduğu saptamasını yapan Nehir, bunun önemine vurgu yapmaktadır.
“…Yani deniz ile denizde, deniz havzalarında ve kıyılarında, denizle iç içe bezenmiş kara parçalarında doğmuş, gençliğini geçirmiş ve yaşayarak yaşlanmış olan insanların düşünce sistemlerindeki gelişmeler ve derinlikler, denizden aldıkları ilham, ortaya koydukları eserler, deniz ve çevresinin sunduğu yaşam standartları, ekonomik gelişme ve ticaret ile ortaya çıkan siyaset ihtiyaçlarının harmonize olmasından dolayı hayata konulan kurallar ve bu kuralların geliştirdiği hukuk ve hukukun geliştirdiği medeni, idari ve ticari mekanizmalar sayesinde, felsefi sistemler başlayabilmiş, gelişmiş ve giderek dallanıp budaklanarak felsefe akımlarına dönüşmüş ve günümüz insanının doğudan batıya ortaya koyduğu bütün ekonomik, ticari, siyasi ve inanç sistemlerini doğrudan ve derinden etkileyerek bugünkü düşünce manzaraları, devlet sistemleri, hukuk kuralları, ekonomik düzenler ve ticaret potansiyeli ortaya çıkmıştır…”
Denizci olmanın denizle iç içe yaşamın, denizle yaşamanın getirdiği ekonomik kazanımlar; balıkçılık, her türlü deniz aracı ve gemiler, gemi inşaatı, deniz ticareti, donanmalar ile deniz ticaretinin güvenliğinin sağlanması ve kontrolü şeklinde sıralanabilir. Tüm bunlar zenginlik demektir. Zenginlik beraberinde yeni kuralları, hukuk sistemini, siyasi yöntemleri geliştirir; bilginin üretilmesini ve yaygınlaşmasına ön ayak olur.
Levent Nehir’in vurguladığı gibi “bilgi” ve “bilge insan” peşinden gitme etkinliği olan felsefe, bunu aklın yettiği her şeyi düşünerek, sorgulayarak ve eleştirerek gerçekleştirmektedir. Bu da yaratıcı aklın özgürleşmesine, üretkenliğinin artmasına, dogmaların yerini bilime, bilimsel bilgiye bırakmasına yol açmakta; bir yandan ekonomik, sosyal gelişimi iyiye doğru götürürken diğer yandan ruhun da hürriyetine kavuşmasına olanak sağlamaktadır.
Peki deniz neresinde felsefe etkinliğinin sorusuna, Nehir, lirik bir yanıt vermektedir.
“…Kısacası; deniz özgürlük demektir, insana özgürlük duygusu ve hissiyatı verir. Felsefe de özgürlük kokan ortamlarda ve toplumlarda gelişme göstermiştir. Bu özgürlük aynen şöyle açıklanabilir, bin gemiye aç yelkeni ve açık denizlere ve özgürlüğe koş, esen rüzgârı hissederek ve doyasıya yaşayarak mavilikleri. Hangi insana gizemli gelmez ki deniz?…”
Deniz bir yandan insanların klandan aşirete, aşiretten devlete evirilmesini sağlayan ekonomik koşulları oluştururken, gelişen sosyal ve kültürel yapı nedeniyle felsefenin önünü açmaktadır. Ve felsefe de iyiye, güzele, mutluluğa, özgürlüğe gidişi hızlandıran yakıt olmaktadır.
Son sözü “Özgürlük ve bağımsızlık benim karakterimdir” diyen insanlık tarihini yetiştirdiği en önemli liderlerden biri olan önderimiz Mustafa Kemal Atatürk’e bırakmak istiyorum.
“…En güzel coğrafi vaziyette ve üç tarafı denizle çevrili olan Türkiye; endüstrisi, ticareti ve sporu ile en ileri denizci millet yetiştirmek kabiliyetindedir. Bu kabiliyetten istifadeyi bilmeliyiz; denizciliği, Türkün büyük ülküsü olarak düşünmeli ve onu az zamanda başarmalıyız…”
Dr. Nedim İnce / 20.03.2012 / Mersin

  • Yorum Yaz

    * Required
    ** Email