Dünyamıza yer küre diyoruz karada yaşadığımız için; yeryüzünün 4’ te 3’ ü su ile kaplı olduğundan yola çıkarak bunu su küre diye değiştirmemiz mümkündür.
Su kürede tuzlu su %97 oranındadır. Geri kalan %3’ lük tatlı suyun ise % 2’ si donmuş haldedir. Kısaca dünyadaki tüm su varlılığının ancak %1’i biz canlıların kullanabileceği niteliktedir.
Toplam su kütlesi içinde bu kadar az yer tutan kullanılabilir nitelikte su yeryüzündeki yaşamın varlığı için olmazsa olmazdır. Su yoksa tek hücreliden insana kadar hiç bir canlının hayat bulması olanaklı değildir.
Canlı yaşam için şart olan suyun ekonomik değerini, Türkel Minibaş 2007 yılındaki 7. Ulusal Çevre Mühendisliği kongresinde sunduğu tebliğde şu şekilde dile getirmiş:
• İkame edilemez, insan kadar insan yaşamını vareden diğer canlıların yaşamının yani vazgeçilemeyen gereksinimlerin başında gelmektedir. Dolayısıyla talebi süreklidir.
• İkame edilmez özelliği nedeniyle kullanım değeri çok yüksektir.
• Hızlı nüfus artışının da etkisiyle talebi çeşitlenerek sürekli artmaktadır.
• Bulunmasından nihai kullanıcıya ulaştırılmasına kadar su kanalları, barajlar, arıtma tesisleriyle sürekli hizmet ve istihdam yaratmaktadır.
• Yaşamın vazgeçilmez bir gereksinimi olması nedeniyle tarım ve hayvancılıkta zorunlu tamamlayanıdır. İmalat sanayiinden inşaata, madencilikten sağlığa, taşımadan enerji üretimine kadar üretimin çeşitli safhalarında girdi olarak kullanılmaktadır.
• Sulamanın yanısıra taşıma ve aydınlatmada da kullanılan bir enerji kaynağıdır.
Birleşmiş Milletler de dünyadaki son durumu özetlemiş:
• Her yıl çoğu 5 yaşın altında olmak üzere 1,6 milyon kişi temiz ve sağlıklı su yokluğundan ölmektedir.
• 1.2 milyar kişi suyun az olduğu bölgelerde yaşamakta, kısa dönmede bu sayıya 500 bin kişinin daha ekleneceği varsayılmaktadır.
• 2050 yılında 7 milyar kişinin susuzluk tehlikesi ile karşılaşacağı tahmin edilmektedir.
• 2.6 milyar kişi uygun su arıtma sisteminden yararlanamamaktadır.
• Günlük su tüketimi ABD’de 350 litredir.
• Avrupa’da 200 litredir
• Sahraaltı ülkelerinde günde 10–20 litredir.
Gün geçtikçe artan dünya nüfusu, kar temelinde tüketim odaklı ekonomik sistemle
birleşince kullanılabilir su kaynakları hem kirletilerek, hem de tüketilerek hızla azaltılmaktadır.
Mevcut suyun % 68’i tarımda, yüzde 10’u enerji sektöründe, % 4’ ü sanayide ve yalnızca %3’ü evlerde kullanılmaktadır.
Topraktan koparılıp kentlerde toplanan insanlar besin üreticisi konumundan hızla tüketici konuma geçirilmekte ve endüstriyel tarım ürünlerine gereksinim artmaktadır. 1 litre süt üretimi için 1000 litre, 1 kg buğday için 1000 litre, 250 gr ağırlığındaki bir pamuklu tişört için 4000 litre ve 1 kg sığır eti için 15.000 litre su gerektiğini öğrendiğimizde tablo çok daha çarpıcı olarak karşımıza çıkmaktadır.
Sanayi üretimi yanında enerji ve hizmet sektörü bir yandan su tüketimini arttırırken diğer yandan yarattığı küresel ısınmanın getirdiği kuraklık ve oluşturduğu kirlenme sonucu miktarın azalmasına yol açmaktadır.
Gözü kardan başka bir şey görmeyen ve yeryüzündeki her şeyi metalaştırmaktan geri durmayan sermaye meşhur deyimiyle; “krizi fırsata dönüştürmek”tedir. Daha şimdiden ulus ötesi su şirketlerinin bu sektörden kazandıkları para petrol şirketlerininkine yetişmek üzeredir.
Ülkemizde HES projeleri ile suyun, neden kullanım hakkının uzun süreli sermayeye devredildiğini tüm bu verilerin ışığı altında anlamamız kolaylaşmaktadır. Sırada göllerin ve yer altı sularının olduğunu tahmin etmek de mümkün olmaktadır.
ABD Ulusal İstihbarat Ajansı tarafından, CIA ve diğer istihbarat ajanslarının da katkılarıyla hazırlanan ve yakın zamanda bir bölümü basınla paylaşılan Küresel Su Güvenliği Raporu “Su sorunları bağlamında ABD’nin küresel liderliğini hayata geçirmesi için yeni fırsatlar getiriyor. ABD bu fırsatları kullanmazsa başka güçler devreye girerek boşluğu dolduracaktır” ifadesi ile duruma açıklık getirmektedir.
Böyle giderse yakın zamanda ciddi susuzluk sıkıntılarının yaşanacağını söylemek kehanet değildir.
Kimlerin de susuzluk sorunundan en çok etkileneceği…
Dr. Nedim İnce
Mersin / 27. 03. 2012
Son yorumlar