Doğan Kuban üreterek, yaratarak geçirdiği onca yıllardan sonra bilgeleşmiş dimağından süzülen yazılarla her Cuma, Cumhuriyet’in Bilim ve Teknoloji ekinde tadına doyum olmayan yazılar kaleme alıyor.
Son Bilim ve Teknoloji ekinde yer alan yazısı da bunlardan biriydi. Yazıyı okuduğumda başlığının hemen her şeyi anlattığı gördüm: “Cahil Ve İşsiz Kadınlar Karanlık Bir Ülke Geleceğinin Habercileridir”
Yazı, kadınların ekonomik, toplumsal ve kültürel durumlarından yola çıkarak bir ülkenin nereye doğru gittiğini gözler önüne seriyor.
Ben bir adım daha ileri giderek; dünyanın bu halde olmasının ve bununla da kalmayıp daha da kötüye gitmesinin altında kadınların kötüleşen durumlarının büyük rol oynadığını söyleyebilirim.
Nüfusun yarısını oluşturan, çocuğu 9 ay 10 gün karnında taşıyıp dünyaya getirmekle yetinmeyip ayaklarının üzerine dikilene kadar biyolojik, ruhsal, sosyal gelişimine en büyük katkıyı sunan kadınlar, ne yazık ki binlerce sene toplum yaşamında geri planda tutulmuştur.
Ekonomik üretimin içinde doğrudan yer alamayan kadınlar toplumsal, siyasi, kültürel alanlara nüfuz edememiş; alınan kararlara doğrudan katılamamıştır.
Avcı toplayıcı dönemde ve göçebe toplumlarda erkeklerle birlikte üreten kadınlar ellerinde bulundurdukları kararlara katılma haklarını ve toplumda eşit konumlarını tarım ve ardından gelen sanayi toplumu ile birlikte kaybetmişlerdir.
Nüfusun yarısı üretimde yeterince yer alamaması, toplumsal eşitsizliği, kültürel geri kalmışlığı, cahil bırakılmışlığı bir yandan üretim yetersizliğine yol açıp yoksulluğu beslerken diğer yandan kadının çocuk doğurup yetiştirme görevi devam ettiğinden toplumun da yaygın olarak cahil kalmasına, toplumsal geriliğe ve cahil yetişen çocukların bu durumu beslemesine neden olmuştur.
Kurtuluş Savaşı’nı kazanan Mustafa Kemal Atatürk ve arkadaşları bu gerçeklerin farkında olduklarından ilk yaptıkları şey kadınların üretime, hayata, topluma doğrudan katılmalarını sağlamaya yönelik düzenlemeler olmuştur.
Çünkü biliyorlardı ki yoksulluktan, cahillikten kurtulmanın yolu kadınları hayata katmak, onları eşit yurttaşlar haline getirmek ve en önce onları eğitmek gerekiyordu. Yine biliyorlardı ki bunu yapmanın ve kalıcı kılmanın yolu onları doğrudan üretime katmaktan geçer. Genç Türkiye’nin şimdiye kadar geçilememiş ekonomik büyüme hızında kadınlara yönelik yapılan düzenlemelerin büyük payı olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz.
Tarlaların hızla boşalıp insanların kentlere yığılması; şehirlerin kıyılarında kırsal yaşam ile kentsel yaşam arasında sıkışıp kalması sonucunda toplum yoksullaştı, tutuculaştı, yeni durumla yozlaşmış eski değerlerine sıkı sıkıya sarıldı; yaşanan sıkıntının ilk bedelini ise yine kadınlar ödemek durumunda kaldı. Evlere kapatılıp hayattan koparıldı, kıt iş olanaklarından en az yararlanan kişi oldu ve eğitim rüya olmakta öte geçemedi…
Son uluslararası “cinsiyet eşitsizliği” raporundaki yerimizin; toplam 134 ülke arasında 126. sırada olması bunun rakamsal ve uluslararası ifadesidir.
Yılmaz Esmer’in ülkemizde yaptığı “2011 Değerler Araştırması” nda ortaya çıkan; erkeğin kadını dövmesini doğru bulan %30, erkeğin birden fazla kadınla evliliğini onaylayan %23, çalışmak erkeğin hakkıdır, kadının yeri evde çocuklarına ve kocasına hizmet etmektir diyen %52 oranları, kadınların ödediği bedelleri somut olarak gözler önüne sermektedir.
Bunun kaçınılmaz olarak bir de toplumsal beledi olacaktır: Geleceği karanlık bir ülke…
Dr. Nedim İnce
26. 07. 2011 / Mersin
Son yorumlar