Hekimlik sanatının en eski kurallarından biri ketumiyettir: ağzı sıkılıktır. Sır saklamak bu mesleğin olmazsa olmazlarında sayılmıştır.
“…gerek sanatımın icrası sırasında, gerek sanatımın dışında insanlarla münasebette iken etrafımda olup bitenleri, görüp işittiklerimi bir sır olarak saklayacağım ve kimseye açmayacağım…”
Binlerce sene önce Hipokrat yaptığı yeminin ana omurgasına yukarıdaki satırları oturtmuş ve edilen meslek yeminleri kısmen değişse de bu kural varlığını kalıcı kılmıştır.
“…insan hayatına mutlak surette saygı göstereceğime ve bilgilerimi insanlık aleyhinde kullanmayacağıma, mesleğim dolayısıyla öğrendiğim sırları saklayacağıma…”
Hekimlik mesleğine başlarken içtiğim andın bir kısmını aldım yukarıya. Görüldüğü gibi sır saklama, ağzı sıkılık, ketumiyet; Hipokrat’tan bu yana varlığını sürdürmektedir içilen mesleki yeminlerde.
Tıbbi Deontoloji Tüzüğüne baktığımızda yine ketumiyeti görmekteyiz:
“MADDE 4 – Tabip ve diş tabibi, meslek ve sanatının icrası vesilesiyle muttali olduğu sırları, kanuni mecburiyet olmadıkça, ifşa edemez.
Tıbbi toplantılarda takdim edilen veya yayınlarda bahis konusu olan vakalarda, hastanın hüviyeti açıklanamaz.”
Sır saklama neden bu kadar önemlidir hekimler için ki binlerce sene ettikleri meslek yeminin değişmeyen omurgası olagelmiştir.
Bu soruya iki açıdan yanıt vermemiz mümkün.
Hasta için sır saklama gerekliliği mahremiyettir: sağlık durumu mahremiyetin en koyu kısmındayer almaktadır.. Hiç kimse mahremiyetinin derinliklerine başkasının girmesini istemez.
Hekim ise öncelikle insani bir nedenle ketum olmak zorundadır; bu nedenle kendine güvenilerek verilen çok özel sırları başkasıyla paylaşamaz.
Bunun kadar önemli başka bir gerekçe daha vardır. Sır saklamak güven duymanın temel unsurlarından biridir. Hasta hekimine ne kadar çok güven duyarsa o kadar sakınmadan; tüm yakınmalarını, kendince nedenlerini, yaşadıklarını paylaşabilecektir. Bu iki şeyi sağlayacaktır. Birincisi doğrutanı koymak kolaylaşıp, hızlanacak ve etkili tedavi şansı artacak, ikincisi hekimine güvenen hasta tedaviye eksiksiz uyarken, kontrollerini aksatmayacak ve sağlığına tez zamanda kavuşma imkanına sahip olacaktır.
Kısaca hekimin sır saklaması nihayetinde hastanın doğru tanı alması, zamanında ve kısa sürede tedavi olması için elzemdir ve o nedenle binlerce yıldır mesleki yeminin olmazsa olmazlarındandır.
Sağlık hizmetleri karmaşıklaştıkça, kayıtlar merkezileştikçe, hele bilgisayar teknolojisinin akıl almaz gelişmelerinden sonra bu kuralın işleyişi sıkıntıya girmiştir.
Ticarileşen sağlık hizmetlerinde, gerek kamu gerekse özel sağlık sigorta şirketleri ödeme için her türlü sağlık hizmetinin kayıt altına alınıp kendisini iletilmesini şart koşmaktadır. Buna digital ortamda veri toplama, depolama ve de bunlara bir ‘tık’ile ulaşma kolaylığı eklenince insanların tüm sağlık bilgileri sır olmaktan çıkmaktadır.
Depolanan epikrizler, labaratuvar ve görüntüleme tetkik sonuçları, reçetelerle kimin ne zaman hangi ilaçları ne süreyle kullandığı bilgileri artık kolaylıkla ulaşılabilecek durumdadır.
Hekimlerin bir tek teselli kaynağı bu bilgileri doğrudan başkasına vermiyor olması idi şimdiye kadar. Ve bu dolaylılık güvenin devamını sağlayabiliyordu.
Artık ona da tahammül kalmamış olsa gerek; son çıkan torba yasa ile hekimler, bizzat kendisi, hastasının bilgilerini yani kendisine emanet ettiği sırları ‘bilgi toplama, depolama ve paylaşma’ adına Sağlık Bakanlığı’na iletmek zorunda bırakılmaktadır.
Hekim, Sağlık Bakanlığı’na hastasının bilgilerini göndermeyerek ketumluğunu koruyabilir, ettiği yemine, deontoloji tüzüğüne uymanın huzurunu yaşayabilir.
Torba yasada bu da düşünülmüş anlaşılan; mecburi hizmetleri de hesaba katarsak; lisenin üstüne 15 senelik bir eğitim ve birçok sınavdan sonra elde edilen uzmanlık diplomasının; Sağlık Bakanlığının kurduğu bir kurul tarafından geri alınabilinmesinin yolu açılmış.
Bir yanda meslek etiğine uygun davranmaarzusu diğer yanda, diplomayı elinden almaya yetkili, Sağlık Bakanlığı’nın buna aykırı isteği…
Ve diğer yanda sarsılan güven ileetkilenen hekim-hasta iletişimi sonucunda; zamanında konamayan tanılar ve yapılamayan etkili tedaviler sonucunda zarar görebilecek insanların varlığı…
Çok mu karamsarım?
Siz karar verin…
Dr. Nedim İnce
Altınoluk / 13. 08. 2013
Son yorumlar