Otizm, toplumun binde beşinde görülen, sosyal ve iletişim becerilerinin oluşmasını etkileyen bir gelişim bozukluğudur. Zihinsel engelli değildir; tam tersine bazı alanlarda olağanüstü zihinsel yetenekleri olabilir.
1988 yılında çekilen Rain Man filminde Destin Hoffman otistik bir yetişkini canlandırıyordu. Çevresiyle iletişim kuramayan Rain Man’in iç dünyasının zenginliği ve sayılarla ilgili üstün zihinsel becerisi izleyenleri çok etkilemişti. Otizm, toplum nezdinde bir yandan görünür hala gelmiş, diğer yandan zekâ geriliği olduğuna dair ön yargı büyük ölçüde kırılmıştı.
Otizm kavramını ödünç alarak toplumsal yaşamdaki normal insan davranışlarını betimlemede kullanıldığını ilk olarak Türkel Minibaş’ın Cumhuriyet’teki bir köşe yazısında rastlamıştım.
Yazı beni çok etkilemişti. Minibaş, günümüzdeki ekonomik sistemin insanları otistik birer bireyler haline getirdiğinden söz ediyordu. Çok iyi eğitilmiş, mesleki olarak gelişmiş beceriler kazanmış insanların bu alan dışında ne kadar beceriksiz olduklarından bahisle; hekimlik becerilerinin çok iyi olan ama toplumdan bihaber yaşayan, mühendislikte mükemmel olan ancak çevresini umursamayan, sporda harikalar yaratırken dünyada olanlara ilgi göstermeyenler konusunu dile getirmişti.
Daha sonra bu toplumsal durumu açıklayan yazılara Ergin Yıldızoğlu’nda rastladım. Yıldızoğlu bunu ‘pasif nihilist’ kavramı ile açıklıyordu. Bu kavram ile insanların becerilerinden söz edilmezken toplumsal davranışları açıklanmaktaydı: toplumsal sorunların çözüleceğine inancı olmayan, umursamaz, hedonist ve bencil.
Derken bu Pazar Nigün Cerrahoğlu’nun yine Cumhuriyet’teki köşe yazısında bununla ilintili satırlara rastladım. Wall Street işgali üzerine yazılan yazının bir kısmını paylaşıyorum:
(..)Teknoloji var, ‘siyasi bilinç’ yok
Ama iletişim teknolojilerinin yan yana getirerek çoğalttığı “öfkeliler” çok yazık ki, “ortak bir düşünce sistematiği” ve bir “ideolojik söylem” ortaya koyamıyor.
“New York Times” tan Gail Collins; “Wall Street Haftaları/Wall Street Weeks” başlıklı yazısında (7 Ekim) bu tuhaf tezatı -özetle- şu sözlerle vurguluyor: “(Wall Street isyancılarının mesken tuttuğu, N.C.) Zuccotti Park; kentin en yeni turistik merkezi haline geldi. Göstericiler, (örgütlendikleri alanda komün yaşamlarını devam ettirebilmek için gereken) fonların toplanması, (erzak tipi ihtiyaçlardan oluşan!) alımlar, yemek pişirilmesi ve sosyal medyayı ilgilendiren konularda sayısız karar alabiliyor. (Madrid’in ‘Puerta del Sol’ isyanında yapılmış olduğu gibi tıpkı!) Bu işlemleri başarıyla yerine getiriyorlar. Başaramadıkları/yerine getiremedikleri şey; tüm dünyanın da izlediği üzere; ortak bir siyasi platformda birleşmek! (İsyancılar…) Zenginler zenginleşmeye devam ederken; öğrenciler niye üniversite ücretlerini ödeyemiyor.. sorusunun ötesinde anlamlı bir siyasi mesaj veremiyor. Çünkü kitleleri harekete geçirmekte etkili bir araç olan internetin içinden, siyasi mesaj.. lider çıkmıyor!”
Collins; yazısının sonunu, bu nedenle “Hissiyatım o ki” diye bağlıyor; “protestocular sadece bu protestoya katılmış olmakla hatırlanacak…”
Başka deyişle, Wall Street isyanı siyasi mesafe almakta çok ama çok zorlanacak…(..)
(..)Daha en başta, bu hareketler henüz sadece “öğrenci isyanları” safhasındayken; bu sütunda -özetle!- “68’in ideolojik bir temeli vardı. Bugünün isyan bayrağını taşıyan gençlik, yalnızca kendi geleceğini kurtarmaya çalışıyor” diye yazmıştım (Bknz. “Yeni Bir 68 mi?” Sağnak,12. 12. 2010)(..)
Kapitalizm son yıllarda akıllara durgunluk verecek bir gelişim gösteren iletişim teknolojilerinden yararlanarak 1970 yıllardan bu yana gittikçe ivme kazanan neoliberal küreselleşmeyi gerçekleştirdi. Dünya küçük bir köy haline geldi. Üretimler, tüketimler ve dolayısıyla davranışlar tek tipleşti. Toplumsal değerler tek tek sahneden çekilmek zorunda bırakıldı. Ve sadece tüketimin değerleri boy gösterir oldu. İnsanlar artık kendi bacağından asıldığını biliyordu. Kendisini kurtarmalı ve bu fani dünyanın zevklerinden sonuna kadar yararlanmalıydı. Kredilerini daha rahat ödeyebilmek, yeni kredilerle yeni tüketim nesnelerine ulaşabilmek için çevresine bakmadan çalışmalı, gelirini arttırmak için başta mesleki becerisini geliştirme olmak üzere patronunun istediği her şeyi yapmalı, politikadan uzak durup böyle şeylerle canını sıkmamalı, getirebileceği risklerden korunmalı ve zamanını sadece para kazanmaya ve tüketmeye harcamalıydı.
İnsanların bu davranışını Türkel Minibaş’tan esinlenerek ‘Toplumsal Otizm’ olarak kavramsallaştırdım.
Sonra da merak edip bu kavramın kullanılıp kullanılmadığını araştırdım. Dr. Özcan Yılmaz’ın Adana Fikir Platformu isimli internet sitesinde bu başlıkla bir yazısına rastladım. Ancak bu kavramın içini farklı doldurduğumuzu gördüm. Toplumsal Otizm’i farklı sayılabilecek anlamlarda kullanmışız ve onun yazısından habersiz içeriğini zenginleştirmişim.
Hayat bir gün ya toplumsal otizmi ortadan kaldıracak ki bunun işaretleri görülüyor, ya da insanlığı yeryüzünden…
Dr. Nedim İnce
Mersin / 11.10.2011
Son yorumlar