preload preload preload preload

Umutsuzluk


14th Kasım 2011 Köşe Yazıları 0 Comments

Geçen hafta mutsuzluktan söz etmiştim; hekimlerde gözlediğim ruh halinden yola çıkarak. Bu hafta ise mutsuzluğun mayaladığı, ebeliğini yaptığı umutsuzluk üzerine yazmak istiyorum.
Kaynaklara baktığımızda umutsuzluğun birçok tanımını görüyoruz. Türk Dil Kurumu Büyük Türkçe Sözlüğü umutsuzluğu tersten tanımlamış; umudun olmaması şeklinde. Umudu ise ummak eylemine bağlamış, ummak tanımını da bir şeyin olmasını beklemek, sanmak, tahmin etmek şeklinde yapmıştır.
Gelecek ile ilgili bir amacı gerçekleştirmede sıfırdan az olan beklenti, umutsuzluğun bir başka tanımıdır.
Umutsuzluğa felsefi açıdan baktığımızda karşımıza Kierkegaard çıkar. Kierkegaard için umutsuzluk ölümcül hastalıktır. “Bu hastalıktan ölünmesinden veya bu hastalığın fiziksel ölümle sona ermesinden çok, bu hastalığın işkencesi, can çekişen ama ölemeden ölümle savaşan kişi gibi ölememektedir, sürekli bir can çekişme hâli içindedir.” “Ölümcül hastalık dar anlamda kendisinden sonra hiçbir şey bırakmadan ölüme giden bir hastalık demektir. Ve umutsuzluk budur.”
Umutsuzluğu geleceğe dair olumlu beklentilerimizin gerçekleşme olasılığının olmaması şeklinde kabul ettiğimizde başka bir duyguyla tanışırız: çaresizlik. Ve buradan yola çıkarak çaresizliğin de mutsuzluk gibi umutsuzluğun ebelerinden biri olduğunu ileri sürebiliriz.
Psikoloji alanındaki bilim insanlarından bir olan Seligman, 1967 yılında köpekler üzerinde yaptığı bir deneyde çaresizliğin öğrenilmiş olduğunu gösterdi ve adını “öğrenilmiş çaresizlik” koydu. Daha sonra birçok araştırmacı değişik hayvanlarla deneyler yapıp benzer sonuçlara ulaştılar.
Seligman’ın deneyin 8’erli 3 grup köpek vardır. Deney kutusuna hareket edemeyecek şekilde konan köpeklerin arka ayaklarına acı verici elektrik verilmekte, ulaşabilecek durumda oldukları düğmeye bastıklarında elektrikten kurtulabilecekleri öğretilmektedir. Birinci grup köpekte düğmeye basmalarına rağmen elektrik devam etmekte ve çaresiz bırakılmakta, çaresizlik öğretilmekte, ikinci grup köpekte düğmeye bastıklarında acı durmakta, üçüncü grup köpeğe ise hiç elektrik verilmemektedir.
Bu işlemden 24 saat sonra köpekler ortasından aşılabilecek bir engel ile bölünmüş ayrı bir deney kutusuna alınmaktadır. Kutunun tabanın bir yanında elektrik vardır, diğer yanında ise yoktur.
Çaresizliği öğrenen ilk grup köpekten sadece 2 tanesi diğer bölüme atlamayı düşünmüş ve acıdan kurtulmuştur. Diğer altı tanesi zemine yatarak ağlamış ve çaresizce kaderine boyun eğmiştir. İkinci ve üçüncü gruptaki köpeklerin hepsi kısa zamanda diğer tarafa geçmeyi başarmış ve acıdan kurtulmuştur.
Seligman buradan yola çıkarak çaresizliğin öğrenilebileceğini ileri sürmüş, bunun umutsuzluğu doğuracağını söylemiş ve umutsuzluğunda davranışları olumsuz etkileyeceği sonucu çıkarmıştır.
Daha sonra insanlarda yapılan çalışmalarda umutsuzluk ile depresyon arasında sıkı bir ilişki saptanmıştır. Umutsuzluk arttıkça depresyon derinleşmiş ve intihar olasılığı yükselmiştir.
Mutsuzluğun, çaresizliğin umutsuzluğu yol açtığını artık biliyoruz: umutsuzluğun da insan davranışlarını felç ettiğini…
Bildiğimiz iki şey daha var. Birincisi çaresizliğin bir şekilde öğrenildiği, topluma öğretildiği, ikincisi ise insanların bir kısmının ne yaparsanız yapın çaresizliği öğrenmediğidir.
Çaresizlik öğrenildiği bilgisinden sonra buna karşı durmamız mümkündür: ısrarla çareyi öğrenmeyi çabalayarak.
Ve bize yol gösterecek çaresizliğin öğretilemediği insanları kendimize örnek alarak…
Umutsuzluk, güzel günleri oluşturmamızı, onun için mücadele etmemizi, ona doğru yol almamızı engelleyen en önemli etkenlerden biridir.
Ancak yukarıda sözünü ettiğimiz gibi çaresi de vardır.

Dr. Nedim İnce
Mersin / 14. 11. 2011

  • Yorum Yaz

    * Required
    ** Email