preload preload preload preload

Zaman Algısı


31st Ocak 2012 Köşe Yazıları 0 Comments

Zaman üzerine yaptığım üçleme bu haftaki yazı ile sona eriyor. Bakarsınız beklenmedik bir anda tekrar bu dipsiz kuyuya dalarız.
Geçen haftaki yazı; “…Bu benzetmeden yola çıkarak karasal zaman ve denizsel/ yelkensel zamandan da söz etmek mümkün sanırım ve bu konudaki görüşleri paylaşmaya hazırım.” Paragrafı ile bitiyordu.
Yelkenciler Lokali haberleşme grubunda paylaştığım yazıya yanıt gecikmedi. Uzak yol kaptanı sevgili Tuna Bilgi yazdıkları ile “zaman algısı” gündeme geliyordu:
“Sözünü etmiş olduğunuz zamanın psikolojik boyutu ile ilgili olarak, “keyifle gecen zaman” ve “çalışılarak gecen zaman” arasında bir fark bulunduğunu belirtmek isterim. Bir tanesi su gibi akıp giderken, diğerinde 3–4 hafta bile size 6 ay gibi gelebilir.”
Sevgili Boray Uras ise karasal-denizsel boyutta zaman algısını metaforlarla biraz daha zenginleştirmekte, edibi bir tat katmaktadır:
“Benim paylaşmak istediğim düşünce bir benzetme…Bir resim.. yağlı boya tablo … Tablonun ortasında bir yuvarlak aydınlık daire… Bu dairenin ortasında deniz üzerinde orsada suları yararak giden bir tekne… beyaz köpükler… bu yuvarlağın çevresi ise helezoni bir biçimde 360 derece de dönen, aydınlıktan uzaklaştıkça, boşluktan uzayın karanlığına evrenin sonsuzculuğuna uzanan nebulalarda tükenen bulutlar …
Bulutlar akışkan zamanı simgeliyor… yani denizde zaman ve yaşam vortexindeyim. her şey dışımda. fırtınanın gözündeki sakin durgun sulardayım denizin ve havanın kasırganın dışında gibiyim ama aslında tam ortasındayım…bir süre sonra bu fırtına ve kasırga tüm olumsuzlukları ile beni yakalayacak… zamandan ve getireceği olumsuzluklardan stresden kurtuluş yok… sezon bitecek ve gene karaya döneceğim ve gene Saatli Büyük Maarif takvimi yapraklarını tek tek her sabah yolmağa başlayacağım ve gene yaşantıma saatin akrep ve yelkovanıyla, telefonlar epostalar ve günlük haber manşetleri yön verecek…
Zaman kavramı yekeyi eline alacak ve yaşanacaklarla birlilikte rotayı onlar tayin edecek…”
Sevgili Erkut Soysal ise zaman algısından biraz uzaklaşıp işin felsefi boyutuna yelken açmakta; kavramların anlaşılabilir olmasını başka kavramlarla karşılaştırılmasının mümkün kıldığından söz ederek karasal zaman ile denizsel/yelkensel zamanın birbirinin karşıtı değil yaratıcısı olduğuna vurgu yapmaktadır:
“Karasal zaman, denizsel/yelkensel zaman ilk anda kulağa hoş gelen sel takıları ile içte de değişik hazları tarif eden bir seçkinlik gibi düşünülebiliyor. Oysa zaman eğer kendi başına bir boyut olmasa idi bunların tartışılması kabul görebilirdi, fakat zaman ancak kendi dışında gelişen hareket ve oluşumlarla ancak hissedilebilen ve bu hareketlerin adedi ile sayılabilen bir kavramdır, yani zaman ancak artık sizin olmadığı koşullarda, bir kronolojisi varsa kavranabilir. Denizi sevdiğini ileri süren bazılarımız, denizde geçirdikleri zamanın karada geçirdiklerinden farklı olduğunu düşünürken aslında bunun cevabını verirler, yani her ölçülmesi gereken kavramın mutlaka bir başka kavramla karşılaştırılmasıdır yaptığımız. Yanılgı burada başlamaktadır, biz denizsel/yelkensel zamanın karşıtı olarak ele alırız karasal zamanı, oysa birini diğerinden ayırmak soyutlamak mümkün değildir ve birbirlerini mutlaka kontrol ederler ve aslında yaratırlar. Sevgilerimle.”
Son sözü, bir dostumun anımsattığı, edebiyatımızın unutulmaya yüz tutmuş büyük yazarlarımızdan Reşat Nuri Güntekin’i rahmet anıp zaman algısı üzerine bir cümlesine bırakalım.
“Zaman, geçerken mihnet gibi uzun, geçtikten sonra visal gibi kısa.”

Dr. Nedim İnce
Mersin / 30. 01. 2012

  • Yorum Yaz

    * Required
    ** Email