Öğle arası kapıdan içeri girdiğimde “Ne arıyorsun burada?” cümlesi döküldü dudaklarımdan. Ses tonumda şaşkınlık ve sevinç birlikte dans ediyordu. “Dün akşam telefonla aradığımda sen bir şey yok desen de sesin hiç iyi değildi. Bizzat ne olduğunu görmeye geldim” dedi Zeynel Şahin.
İstanbul’da büyük otellerden birinin fotoğrafçısıydı. Telefonla konuştuğumuz akşam hatırı sayılır kalabalıkta bir düğün vardı ve çokça işi… İşçilerinin yevmiyelerine ödeyip her şeyi yoluna koyduğunda saat sabaha karşı üçü gösterirken arabasına atlayıp yola koyulmuş ve doğrudan muayenehaneye gelmiş. Yaşadığım şaşkınlık bu nedenleydi ve sevinçte bu nedenle…
“Evet, bana telefonda söylediğin gibi iyiymişsin gerçekten” dedi. Bir saat kaldı kalmadı “Benim dönmem gerekiyor, akşama otelde büyük bir düğün var” sözünün ardından arabasına atlayıp gözden kayboldu.
Zeynel Şahin Malatya’da inşaat ustası bir babanın üçüncü ve son çocuğu olarak dünyaya gelmiş. Annesi onları büyütürken babası da o kent senin bu kent benim onların geçimini sağlamak için inşaatların peşinde dolaşıp dururmuş. Zeynel İlkokulu bitirince bir fotoğrafçının yanına çırak verilmiş. Pratik zekâsı, keskin görüşü, dünyaya insan merkezli bakan bir kültürde büyümenin verdiği beceri ile birleşince kısa zamanda işini iyi yapan çıraklar arasına girmiş.
Uzaktan uzağa İstanbul lafları çalınmaya başlamış kulağına ergenliğinin ilk yıllarında. Büyülü hikâyelerin bini bin paraymış. Üstüne üstlük sabahın altısında gecenin onuna kadar çalışıp aldığı haftalığın 4-5 katını veriyormuş oradaki fotoğrafçılar ve daha da az çalıştırarak.
Ver elini İstanbul diyerek otobüse atlayıp Malatya’yı terk ediyor. Önceden kaçıp bu kadim kente yerleşen ağabeyi ona bir fotoğrafçıda iş buluyor. Kâh dükkânda kâh parklarda yatarak mesleğini geliştiriyor. Kısa zamanda geliştirdiği becerisi ile aranan bir fotoğrafçı oluyor kendi alanında.
Birçok otelin, düğün salonunun fotoğraf işçisi olarak çalışıyor değişik fotoğrafçıların yanında. İş çıkışlarında ki genellikle gün ışımaya yakın saatlerde kule diplerindeki şarapçılara götürdüğü şarabı onlarla paylaşıyor.
Gün geliyor Malatya’ya gidip Canan’ı ailesinden eş olarak istiyor. Evleniyor. Serpil’i ve Hasan’ı oluyor. Fotoğrafçılığa bir de kırtasiye dükkânı ekliyor. Ama işlerin istediği gibi gitmediğini hissettiği anda İstanbul’u terk edip Mersin’e yerleşme kararı veriyor.
Parası Mersin çarşısından uzak o yıllarda yeni gelişen bir semt olan Pozcu ’da bir fotoğraf stüdyosu kurmasına yetiyor. Ve evini taşıyıp orada var olma mücadelesine başlıyor.
Üroloji ihtisasım bitince çektiğim mecburi hizmet kurası kâğıdında Mersin SSK Hastanesi yazıyordu. İkinci katını kiraladığım ev birkaç sene önce zemininde Zeynel’in, Şahin Fotoğraf Stüdyosu’ nu açtığı evdi.
Ve tanıştık.
Kader onu tekrar İstanbul’a taşıdı. O kaderin adı da orada harcadığı emek, geliştirdiği mesleki beceri ve oluşturduğu insani ilişkilerdi. Ve büyük bir otelin fotoğraf işini aldı.
İstanbul’da çalışırken, çok istediği Anadolu’yu gezme arzusunu yerine getirecek bir teklifle karşılaştı. Fotoğraf stüdyoları için çok önemli olan kaliteli bir flaşı pazarlayacak ve bilgilerini yeni insanlarla paylaşacaktı.
Tereddütsüz kabul etti. Bir kez dolaşmak istediği ülkesinde üçüncü kez dolaşmaya başladı: 50’sinden sonra öğrendiği şoförlüğü ile sürdüğü ticari aracın ulaştırdığı yerlerde, bildiklerini paylaşma heyecanından hiçbir şey yitirmeden…
Anadolu’nun herhangi bir yerindeki bir fotoğraf stüdyosuna gittiğinizde, Zeynel Şahin’i sorarsanız, büyük bir çoğunluğu; “Evet, pamuk gibi ak saçları kadar yumuşak kalbi olan o becerikli fotoğraf ustasını tanıyoruz” diyeceklerdir size.
Dr. Nedim İnce
Altınoluk / 20. 07. 2014
Son yorumlar