preload preload preload preload

Hiç İnsan


28th Nisan 2011 Genel 0 Comments

Salonda söyleşirken dostlarla, bir an sesi kısık bir şekilde açık olan televizyon ekranı dikkatimi çekti. Bedri Baykam sokağın ortasında, oradan oraya koşarken; “bıçaklandım!” ,“ölüyorum!” ,”hastaneye götürün!” diye çığlıklar atıyordu. Sokaktaki insanların sakinliği, durdurmaya çalıştığı araçların aldırmazlığı, binmek istediği, duran aracın sürücüsünün kapıları kilitleyip, Bedri Baykam’ı almadan gitmesi, kameranın her ayrıntıyı büyük bir titizlikle ve sakin bir şekilde çekmesi, bana toplumun duyarsızlığına dikkat çekmek için yapılan bir gösteri izlenimi verdi. Ve dönüp söyleşimize devam ettik.
Daha sonra haberleri izlerken anladım ki Bedri Baykam rol yapmıyormuş. Gerçekten bıçaklanmış ve can havliyle hastaneye ulaşma çabası içindeymiş.
Bedri Baykam uğradığı bu alçakça saldırı ile canlı yayında toplumun duyarsızlığını hepimizin gözleri önüne serdi. Can havliyle hastaneye ulaşma çabasına karşı sokaktakilerin ilgisizliği, nerelere geldiğimizi,acı bir şekilde ekranların başındaki milyonlara göstermiş oldu. İnsanların ne kadar yalnızlaştığı, yabancılaştığı, bencilleştiği, duyarsızlaştığı bu kadar açık bir şekilde ortaya konamazdı…
Bir insanlık dramı olan olayın, medya boyutuna da değinmek isterim.
Hafızalarımızı zorladığımızda bir fotoğraf belirir gözümüzün önünde; açlıktan bir deri bir kemik kalmış küçük siyah bir çocuk… Bir kampa ulaşmaya çalışan bu çocuğun fotoğrafını batılı bir gazeteci çekmişti ve kendisine öğretildiği gibi haber konusuna müdahale etmemiş; gözlemleyip fotoğraflamış ve haberleştirmişti; kamp yolunda ona ulaşamadan ölen çocuğun trajik öyküsünü.
Tartışmalar alevlenmişti ardından: Bir yanda “genel ilkeler doğrultusunda sadece gözlemleyip, fotoğraflayıp haber yapması doğrudur.”diyenler, diğer yanda “burada genel ilkeler bir yana bırakılıp çocuğun kurtarılmasına yönelik çaba olmalıydı” görüşünü savunanlar…
Kendine ödül kazandıran bu haberi yapan gazeteci, bu süreçte görevi ve insanlığı arasında sıkışmış ve de görevi seçerek ödül almıştı. Ama anlaşılan yaşadığı amansız mücadele sonucunu insan tarafının kaybetmesine daha fazla dayanamamış ve yaşamına kendi eliyle son vermişti.
Bedri Baykam’ın acı içinde haykırışlarla yardım istediği her anı büyük bir titizlikle çeken ve bizlere ulaştıran medya emekçilerinin, görevlerini hakkıyla yerine getirme ürünü olan görüntüler; bana yukarıda yazdığım yaşanmış öyküyü anımsattı.
Sezai Sarıoğlu “Çingeneler Günü Kutlu Olsun” isimli makalesinin bir yerinde bir arkadaşından bir topluluğun Çingeneler için “Hiç İnsan” anlamına gelen bir adlandırma olduğunu öğrendiğini yazıyor: “(..) Hiçleştirme, dışarlıklı kılma, dışımızdan biri olarak görme halinin tarihsel, siyasal nedenleri bir yana, Kavimlerin/ insanların Çingenelerle kurdukları geleneksel veya modern ilişkilerin “yalan” olduğunu söyleyebiliriz(..)”
Ve devam ediyor: “(…)Tarih bu coğrafyadaki insanları, insanlığı ve muhalifleri bu kez Çingeneler üzerinden suçüstü yapıyorsa, çiçekleri dizimize koyup düşünmeli(..)”
Tarihsel süreçte Çingeneleri “hiç insan” yerine koyan ve onlarla yalan ilişkiler kuran insanlık; artık bir biri ile de yalan ilişki kurmakta ve bir birini “hiç insan” yerine koyarak televizyon ekranlarında suçüstü yakalanmaktadır.

Dr. Nedim İNCE
Altınoluk / 21.04.2011

  • Yorum Yaz

    * Required
    ** Email