preload preload preload preload

Kendini İfadenin Dayanılmaz Gerekliliği İçeride Şişen Balon


11th Mart 2013 Köşe Yazıları 0 Comments

Bir önceki yazıda insanın yüzbinlerce yıl süren evriminin onu geliştirdiğinden sosyalleştirdiğinden, ihtiyaçlarını arttırıp farklılaştırdığından söz etmiştik.

Sosyal bir varlık olarak hayatını sürdürebilmenin yanı sıra çeşitlenen gereksinimlerin karşılanabilmesi için iletişim her zamankinden daha önemli bir yer tutmaya başladı insan yaşamında.

Bu karmaşık süreçleri idare edebilecek iletişim aracı kuşkusuz ki yine yaşamdaki pratikten vücut bulan dildir. Düşünceyi ve sesi taşıyan dil bir süre sonra kendini de taşıyacak araçlar bulunmasına ebelik etti; yazı ve onu taşıyan çok artan ve çeşitlenen vasıtaları, envai ses ve görüntü aktarım yolları gibi…

Tüm bunların hepsi dil üzerine inşa edilmektedir. Yani dil iletişimin ana kanalı olma özelliğini sürdürmektedir: karşıya ileterek ve karşıdan iletilenleri anlamayı sağlayarak…

Yukarıda söz etmiştim, insanın bu düzeye gelmesini ve burada yaşamını sürdürebilmesi için iletişim olmazsa olmazlardadır. Buradan da yola çıktığımızda dilin önemi karşımıza çıkıyor.

Genelden biraz daha özele inip gündelik yaşam içindeki insanın kendini ifadede dilin yerine göz atmaya sıra geldi sanırım.

Vancouver’e geldiğim ilk zamanlarda kırık dökük İngilizce gündelik yaşamımı sürdürmeme yetiyor ama içimde sürekli büyüyen bir sıkıntıya engel olamıyordu. Hele kursa başlayınca bu daha da belirginleşti. İçimde sanki bir balon şişiyor ve patladı patlayacak duruma geliyordu.

Bunalmanın nedenini sorgulamaya başladım; dostlarım ile yazışmalarımızın konularından biri de buydu.

Bir gece bir kan ter içinde karabasan ile uyanınca sorunun yanıtını buldum. “Öğretmen bana bir soru soruyor, ben soruyu doğru dürüst anlamıyorum, bu bir yana anladığım kadarına yanıt vermeye çalıştığımda bildiğim İngilizce buna yeterli gelmiyor ve cevaplayamıyorum”

Bulduğum yanıt; ‘içimde şişen ve beni patlamaya götüren balon kendimi yeterince ifade edemememden kaynaklanıyor’ şeklindeydi. Beyin çok çalışkan bir organımız, bildiği dil vasıtasıyla sürekli üretiyor; biriken düşünceler ifadeyle kendine yol bulmak için baskıya başlıyor ve akış yeterince olmayınca de balon şiştikçe şişiyor. Buna bir de sana ifade edilenleri yeterince anlama eklenince “yandı gülüm keten helva”
Kendini ifade etmenin dayanılmaz gerekliliğini gündelik pratik içinde tüm hücrelerine kadar hissetmiş oluyorsun böylece.

O sıcak duyguları yaşadığım sırlarda sevgili Celal Soycan’a yazdığım bir mektupta şöyle demişim:
“…Eee kolay değil 56 yıllık bir ömürden söz ediyoruz. Sanırım dil konusunda 2-3 haftalık bir sıkıntı daha olacak. İnsan düşündüklerini, söylemek istediklerini yeterince dile dökemeyince içinde bir şeyler birikiyor ve balon gibi şişiyor sanki…
Belki de göçmenlerin en büyük sıkıntılarından biri, ama çok farkına varamadığı, ana diliyle düşünüp, göçtüğü ülkenin diliyle kendini yeterince ifade edememesi ve içinde yıllar boyu yavaş yavaş birken bunların kronik huzursuzluğunu, mutsuzluğunu yaşaması…”
Gündelik pratik bir kez daha görevini yerine getirerek sosyalleşen insanın başkalarına ihtiyaç duyduğu, ancak başkaları ile birlikte var olabildiğini, net olarak ortaya çıkardı. Burada ki akışın doğal sonucu da bizi kendini ifade etmenin dayanılmaz gerekliliğine götürdü.
Meramım budur.
Dr. Nedim İnce
Vancouver / 09. 03. 2013

  • Yorum Yaz

    * Required
    ** Email