Başlığı okuduğumuzda bir rahatsızlık duymayız. Bize çok normal gelir. Binlerce sene içinde gelişen zihin haritasında insan ve tabiat yan yana ama bir birinden ayrı yer almış zira. Tabiat akıllı olan insan içindir. Tabiatı istediği gibi kullanabilir; insan kendisi için yararlı olan her şeyi tabiata ne olduğunu umursamadan alma hakkına sahiptir. Onu istediği gibi şekillendirebilir. İşte bu yanılsama bize yazı başlığını doğal kılıyor.
Bu yanılsama, insanın bir parçası olduğu doğaya yabancılaştığını fark etmesini engelleyen bir şeydir aynı zamanda. Belki de bu yabancılaşma özellikle kentlerde, kalabalıklar içinde gün geçtikçe derinleşen yalnızlaşmanın ilk adımıydı da.
İnsan, kurduğu ekonomik sistemler ve de onun şekillendirdiği sosyal, siyasi, kültürel yapılarlabu yabancılaşmanın git gide daha derinleşmesine neden oldu:tabiata ve kendisine…
Evet, tabiata yabancılaşan kişi kendisine de yabancılaşır…
Neden acaba?
Sorunun yanıtını düşüneduralım…
Bilim insanları insanın tabiattan kopuşu üzerine, daha doğru bir deyimle koptuğunu, tabiatın farklı, kendinin farklı olduğunu düşündüğü süreçler üzerine binlerce kitap kaleme aldılar, alıyorlar…
Felsefeciler birçok eser verdiler bu alanda…
Sanatçıların da gün be gün daha çok dikkatini çektiğini; bu tema üzerine artan yaratılarından farkına varıyoruz.
Son yıllarda insanın tabiat ile ilişkisiningündemde hızla yükselmeye başladığını görüyoruz. Bu gelişmede insanın artan farkındalığının payının ne kadar olduğunu bilmiyorum, ama tabiatın insanın yaptıklarına verdiği tepkisinin başat olduğunu görüyorum.
Somutlaştırayım.
Hem de küçük ve yerel bir örnekle…
Gönen Çayı, Gönen’e çok yakın bir yerden, doğduğu Kaz Dağları’nı ve onun devamı tepeleri terk eder, denize dökülene kadar Gönen Ovası’nın içinden nazlı nazlı akışını sürdürür; büyük bir olasılıkla çok eski geçmişte bir kısmı göl olan ve getirdiği alüvyonlarla doldurduğu ovayı…
Çocukluğumda hemen her kış çay taşar, ovanın önemli bir kısmını bir süre ziyaret eder, dağlardan, ormanlardan getirdiği besinden zengin alüvyonları tarlalara bırakır ve birkaç gün sonra yavaş yavaş yatağına çekilirdi. Tarlalar hemen her sene tazelenir, verim için özel bir çabayı gerekli kılmazdı.
Bunu tabiatın bir saldırısı olarak kabul etti insanlık. Taşkını önleyecek birçok önlem aldı ve daha sonra buna barajı da ekledi. Çay denetim altına alınmıştı. Değil taşmak, yatağında su için bile insan kararına muhtaç. Üstelik suyu biriktiriliyor, sulanması zor tarlalar da artık sulanıyor.
Sulu tarım arttı, suni gübrelerle verim arttı, kimyasal ilaçlarla ürün kaybı azaldı…
Her şey güzel oldu…
Oldu mu?
Belki sadece bir süreliğine…
Toprak hastalandı, suni gübre artık iyileştiremiyor…
Ürüne zarar veren canlılar, arttırılan ilaç dozlarına nanik yaparak bildiğini okuyor…
Tabiatı kontrol altına aldığını düşünen insanlar, şimdi şaşkın ne yapacağını bilemez halde dertlenip duruyor…
Tabiat öğretiyor; sen de benim bir parçamsın, ne yaparsan kendine de yaparsın…
Öğreniyor muyuz dersiniz!..
Nedim İnce
Hasanbey / 09. 10. 2023
Son Yorumlar