“…Yaşlılar, cemreler düşünce suya, toprak ve havaya ve de uyanan doğanın coşkusuna tanık olunca Azrail’in tatile çıktığına inanırdı; çünkü bu kışı da çıkarmışlardı ve ölümün mevsimi yerini doğumun mevsimine bırakmıştı…”
Doğumun Mevsimi adlı yazıdaki bir paragraftı yukarıya aldığım. Bunu yazdıktan kısa bir süre sonra ölümün mevsimi giderayak son bir gayretle sevgili biricik ve bir tek dayımı alıp götürdü beraberinde.
Aliosman Paş Serpen benim biricik ve bir tek dayımdı. Yaş farkımız çok sayılmazdı. Bu nedenle dayım olması yanı sıra arkadaşımdı da.
Büyük büyük insanlardan değildi. Büyük çok büyük işler de yapmadı yaşamında.
5 yaşında annesini kaybedince 12 yaşındaki ablasını yani annemi anne belledi. Birlikte büyüdüler. Babası yani dedem inşaat ustasıydı. Tarımla geçinen köyde, ailesinin geçimini zorlukla sağlıyordu.
Aliosman Paş Serpen geleceğini okuyarak kurmaya karar verdi. Ortaokulu Gönen’de bitirdikten sonra lise ve üniversite için İstanbul yollarına düştü.
Akşam Ticaret Lisesi’ni gündüz çalışarak bitirdikten sonra kazandığı İstanbul İktisadi ve Ticari Bilimler Akademisi’ni yine çalışarak tamamladı.
Öğrenciliğinde başkalarının yanında başladığı muhasebeciliğe yüksek okul bitince kendi kurduğu bürosunda devam etti.
Evlendi, iki kızını elindeki olanakların en iyisini sunmaya gayret ederek ve sevgili eşi Nurhan Serpen ile el ele vererek büyüttü.
Muhasebecilerin en çok yakındığı tahsilat zorluğundan o da çok çekti; yumuşak yüzü, içe kapanıklığı başkaları için avantaj sağlarken bundan şikayet etmedi: “Bu da benim kişiliğim” diyerek sonuna kadar sürdürdü.
Dürüst, düzgün ve çalışkan bir insan olarak anıldı sürekli çevresinde ve de bunlar kulağına geldikçe: “Bu benim en büyük zenginliğimdir” dedi.
Çok kimsenin eziyetini çekti yaşamında, ama bilerek kimseyi üzmedi. Almaktan çok vermeyi yeğledi. Paylaşmayı en büyük erdem saydı. Eli ulaşabildiği insanlara elinde olanları verirken bir an olsun bile duraksamadı.
İstanbul’da yaşadı ama büyük kent hayatını sevemedi. Babasından miras av merakı onu sürekli doğanın kucağına taşıdı.
Bununla da yetinmedi. İşlerinin ve ekonomik durumunun elverdiği ilk fırsatta Gelibolu’da bir yazlık edindi ve kısa sürede senenin neredeyse 8 ayını doğanın şefkatli kolları arasında geçirmeye başladı.
Yılların yıpranmışlığı kronik hastalıklar olarak kendini gösterdi. Son yıllarında fiziksel kapasitesi düşmüş olmasına rağmen yaşam sevincini olduğu gibi koruyordu.
Bu kış çok zor geçmişti İstanbul’da. Gelibolu burnunda tütüyordu. Oraya bir kapağı atarsa doğa onu iyileştirecek, kendine gelecekti.
Nisan başında tebelleş olan üst solunum yolu enfeksiyonuna kulak asmadan ve iyileşmeyi beklemeden Gelibolu yollarına düştü: doğa onu bekliyordu, huzur oradaydı.
Genç Cumhuriyetin ürünü olan ve çağdaşlığı içselleştirerek yaşayan, sürmesine katkı sunan Aliosman Paş Serpen, 23 Nisan günü doğanın şefkatli kollarında sonsuz huzura kavuştu: bu süreçte bile kimseyi üzmeden, yıpratmadan…
Biricik ve bir tek dayım büyük büyük insanlardan değildi. Büyük çok büyük işler de yapmadı yaşamında. Sadece hayatı paylaştı tüm sevecenliğini katarak bütün canlılarla…
O şimdi sonsuz yolculuğuna, ellerindekini başkalarıyla paylaşarak devam ediyor…
Işıklar içinde yol alsın!
Dr. Nedim İnce
Mersin / 01. 05. 2012
Son yorumlar