Sela, içeriği ve ritmiyle güzel bir duadır. Hele de bunu, güzel sesli ve hakkını vererek okuyan bir müezzin olduğunda, insanı derinden etkilememesi mümkün değil.
Sela’nın etki gücü sadece içeriğine ve melodisine bağlı değildir. Bilindiği üzere bu dua minarelerde iki durum için okunur. Birincisi her Cuma Namazından 45 dakika öncedir. İkincisi de bir Müslümanın ölümünden sonradır.
Cuma Namazına yakın bir zaman dışında her okunan Sela, bir Müslümanın ölüm duyurusu ve cenaze namazına çağrıdır; o nedenle Sela’yı duyduğumuzda bir yandan onun ruhani havasına girer, bir yandan kimin öldüğünü merak eder, diğer yandan da ölüm gerçeği ile bir kez daha yüz yüze geliriz.
Sabah saatin çalan ziliyle uyandım. Yeni bir günün içine dalmak için yatağın direncini kırmaya çalışırken, yakındaki bir minareden yükselen Sela sesi odayı doldurdu. Beni, tanımlamakta zorlandığım bir duygu dünyasına çekmekle kalmadı, çeşitli anıları da davet etti, usuma.
1990 yılında ABD, BM şemsiyesi altında oluşturduğu koalisyon güçleriyle Kuveyt’i işgal etmiş Irak’a saldırıyordu. Irak bir yandan kendini savunmaya çalışırken bir yandan da İsrail’e SCUD füzeleri fırlatıyordu.
Ülkemizin o zamanki başbakanı rahmetli Turgut Özal, koalisyon güçlerine katılıp, ülkeyi bu savaşa ‘bir koyup üç almak’ için sokmayı çok istiyordu. İşte o günlerde Irak’ın SCUD füzelerinden, kimyasal başlıklarından hatta menzillerinin ülkemizde nereye kadar ulaşabileceğinden o kadar çok söz ediyordu ki, biz Mersin’de kafamıza ne zaman bir SCUD düşecek diye beklemeye başladık; büyük bir gerginlik içinde.
O zaman serde gençlik ve bende tenis öğrenme merakı var. Sabah erken saatlerdeki bir tenis dersinde Sela’nın ruhani sesi yükselmeye başladı yakın bir yerden. Tenis öğretmenim Sevgili Ali Aktaş’a “- Artık onun ne SCUD derdi kaldı, ne de kimyasal başlık” dedim. “O kurtuldu biz gerginliği yaşamaya devam ediyoruz” şeklinde bir ruh halini yaşatmıştı, duyduğum o Sela.
Balıkesir, Altınoluk’da, köyden aldığım günlük gazetelerle eve dönerken yolum gereği mezarlığın yanından geçerken, yanık bir Sela sesi yükseldi; bittiğinde de kimin öldüğü duyuruldu. Yine Sela’nın yarattığı esrik duruma mezarlığın yanında da olmam eklenince bir anda zihnimde kendi Selamın okunmasını ve sonunda kendi ismimin duyurulduğunu işittim. Farklı bir duygu durumuydu; bir an sanki ölümümün ötesine geçtiğimi hissettim.
Rahmetli dayım Ali Osman Serpen’in Sela’sını dinlerken ise çok değişik bir şey oldu: Sela’yı dinlediğim süreçte, biricik dayımın kaybından duyduğum derin acı; katlanılması daha kolay derin bir hüzne dönüştü…
İşte bir sabahın erken saatlerindeki Sela’nın çağrışımları…
Dr. Nedim İnce
Mersin / 19. 01. 2016
Son yorumlar