“Artık bir seçim yapmak zorundayız: Ya sınır tanımayan tüketim alışkanlıklarımızı sürdürerek, doğayla birlikte kendimizi de yok edeceğiz ya da onunla uyumlu bir yaşamı seçeceğiz.” diyen ‘Büyük Anadolu Yürüyüşçüleri’; doğanın varoluşuna, binlerce yıldır bu topraklarda yaşamış olan uygarlıklara, ait olunan topluma ve gelecek nesillere karşı duydukları vicdani sorumluluğun gereği olarak doğa ile uyumlu bir yaşamı seçerek, 11 Nisan’da ülkemizin dört bir yanından Ankara’ya doğru yola çıktılar.
Çünkü;
“Bizler derelerimizin HES şirketlerine, dağlarımızın madencilere, ormanlarımızın arazi talancılarına, temiz havamızın nükleer ve termik santrallere, yerli tohumlarımızın hibrit ve GDO’lu tohumlara, yerli ırk hayvanlarımızın ithal ırk hayvanlara kurban edilmesine göz yumamazdık” diyorlardı.
Binlerce yıllık kültürel mirasın yok edilmesine, doğanın rant uğruna talana uğramasına
seyirci kalmayan Anadolu sevdalıları, bu politikalara dikkati çekmek ve bunu protesto etmek için 20 Mayıs’ta Ankara kapılarına dayandılar.
Yurdun dört bir yanından; vadisinden, ovasından, ormanından, dağından, köyünden, kasabasından, kentinden yola çıkan binlerce gönüllü, 40 gün 40 gece yol aldıktan sonra Ankara’ya vardılar. Bu uzun yolculukta hiçbir sorun yaşamayan ve yaşatmayan Anadolu sevdalıları, başkent kapılarında durduruldular. En doğal yurttaşlık hakkı olan ülkelerinin başkentine girmeleri, yasaklandı. Bir yandan yasalar farklı yorumlanarak yurttaşlık hakları ihlal edilirken, diğer yandan evrensel bir hak olan özgürce seyahat etme hakkı da engellenmiş oldu.
Anadolu’ya; doğasına, kültürüne, insanına sahip çıkmaktan başka amacı olmayan ve bunlar yönelik tehlikelere dikkat çekip alternatif önlem önerileri getiren; verilen zararları da protesto etmek isteyen Anadolu sevdalıları, Ankara’ya alınmamaktadır. Sermayenin açgözlülüğünün nelere mal olduğu ve daha nelere mal olacağının bir kez daha gözler önüne serilecek olması; yasaklamadan anlaşıldığı kadarıyla, siyasi iktidarı ve sermayeyi rahatsız etmektedir.
Anadolu sevdalılarının barışçıl ve kararlı direnişlerine medya bir süre sonra kayıtsız kalmamış ve haberlerinde yer vermeye başlamıştır. Ankara’dan ve ülkemizin dört bir yanından kişi ve örgütler direnişin bir parçası olmaya başlamıştır.
Anadolu sevdalılarına yapılan bu engelleme, gösterilen kararlılık, direnç ve verilen destek sonucu; yapanların amacının tam tersine sonuç doğurmuş; direnişi güçlendirip, yaygınlaştırmış ve çok daha geniş kitlelerin haberdar olmasına yol açmıştır.
“Anadolu’nun tüm insanları bu adsız kahramanların mücadelesine sahip çıktıklarında kimse Anadolu’yu alamaz.” demiştim bu konuda kaleme aldığım bir önceki yazıda.
Ve; “Anadolu’yu Vermeyeceğiz” mücadelesi başarıya ulaşır ve de torunlarımız, ağaçlarımız, kuşlarımız, börtü böceğimiz, balıklarımız, derelerimiz bizi coşkuyla alkışlar.” diye bitirmiştim.
Ankara önlerinde tüm Anadolu sevdalıları da diyor ki: Kararlıyız! ”Anadolu’yu Vermeyeceğiz”; torunlarımızın, ağaçlarımızın, kuşlarımızın, börtü böceğimizin, balıklarımızın, derelerimizin coşkulu alkışlarını hak edeceğiz…
Dr. Nedim İnce
Özdere / 06.06.2011
Son yorumlar