Bir Dostun Ardından
Akşamın ilk saatlerinde telefon çaldı. Arayan İstanbul’dan öğrencilik arkadaşlığından dostluğu yakaladığımız Sinan Küçükali’ydi. Sesi derin bir kederi yansıtıyordu. Duyabileceğim acılı bir haberin korkusunun titrettiği bir sesle; “Hayırdır Sinan, sen iyi değilsin” dedim. “Levent Okuyaz” dediğinde yaşadığı keder bana doğru aktı ve tüm hücrelerime yerleşti.
Levent Okuyaz, Sinan’ın tanıştırdığı daha sonra benim de çok sevdiğim ortak dostumuzdu. Adana’da doğup büyüyen Levent, İkinci Dünya Savaşının yarattığı yoksulluğun havasını teneffüs ederek hayatın ne olduğunu öğrendi. Eğitime çalışkanlığını ve becerisini ekleyerek bankacılık sektöründe basamakları hızla tırmandı; genel müdür yardımcılığına kadar… Bu süreçte yine bankacı olan Müjde ile yuvasını kurdu ve Onur adını verdikleri oğulları ile ailesini zenginleştirdiler.
İkibinli yılların başında ülkemizi saran ekonomik kriz önce Müjde’yi işsiz bıraktı. O yetmezmiş gibi üniversiteyi bitiren Onur bir türlü iş bulamıyordu. Moralleri bozuktu. Bir göçmen kızı olan Müjde’nin göç damarı kabarınca hedefte Kanada gözüktü. Levent biraz da “göçmenlik başvuru süreci uzun ve zorlu, üstelik kabul edilme şansı zayıf” diye düşünerek; işlemlerin başlatılmasına ses çıkarmadı. Unuttuğu bir şey vardı; Müjde tuttuğunu koparırdı ve Onur çok istekliydi.
Yaptıkları son mülakattan sonra Kanadalı yetkili; “yeni ülkenize hoş geldiniz” deyince; Levent artık geri dönülmez bir yolda olduğunu anlamıştı.
İşinden istifa edip, ailesi ile birlikte Vancouver’a yerleşti. O yaşta sıfırdan bir hayat mücadelesine giriştiler top yekün.
Önce İngilizce ile boğuştu, ardından hem geçinebilmek hem de çevreyi tanımak için birkaç işe girdi çıktı bu arada bu tempoya isyan eden yorgun kalbinin onarımını yaptırdı by-pass ameliyatı olarak. Kalp damar hastası olmasına rağmen, tedavisine dikkat ederek, temposunu düşürmedi; taşıdığı yere kadar dedi hep…
Ardından kendi işini kurarak Türkiye’den eğitim için öğrenci getirmeye başlayınca tanışmamızın gerekçesine fırsat tanımış oldu.
Vancouver’da dört aylık İngilizce kursuna gitmek isteğimi sevgili Sinan’a laf arasında söylediğimde, bankacılık sektöründen tanıdığı ve hala ilişkisinin devam ettiği sevgili Levent Okuyaz’dan söz etti. Telefonlaştık, ardından elektronik posta ile haberleşerek süreci sorunsuz tamamladık.
Vancouver havaalanından çıktığımda, samimiyetinden kuşku duyulamayacak bir gülümseme ile Levent Okuyaz karşımdaydı. Kent merkezinde otele yerleşene kadar geçen zaman sonucunda “kırk yıldır” tanıdığım bir dosta duyduğum yakınlığı hissettirdi bana sevgili Levent.
Müjde ve Onur’u tanıyınca, Levent’in sıcaklığını besleyen bir ailesinin olduğunu da fark ettim.
Her buluştuğumuzda onu daha çok sevdim, arkadaşlık artık dostluğa dönüşmeye başladı. O kadar ki birlikte gelecek planları yapmaya başladık. Ben emekli olunca Vancouver’da ev kiralayacağız onlara komşu, külüstür de bir araba alacağız; sevgili eşimle bir yılımızı orada geçireceğiz ve böylece çok daha fazla bir arada olacağız…
Oldu mu şimdi sevgili Levent, insan dostunu böyle yarı yolda bırakır mı?
Seni çok özleyeceğim!..
Işıklar içinde ve ışık saçarak yol alasın sonsuz yolculuğunda…
Dr. Nedim İnce
Mersin / 18. 11. 2014
Son yorumlar