Geçen hafta kaldığımız yerden devam edelim.
Hekimler de değişen hizmet anlayışına uyum göstermeye başladılar. Performans demek para demekti ve performans verdikleri sağlık hizmetlerinin puanlanması sonucu toplanan puanlar karşılığı verilen para şeklinde kendini gösteriyordu.
Benzetmede hata olmaz ‘parça başı’ çalışan hekimler daha fazla çalışmaya başladılar. Sağlık Bakanlığı’nın istediklerini canla başla yerine getirme gayretine giriştiler.
• Daha çok poliklinik açılıp daha çok hasta baktılar; istatistikler hem hasta sayısının hem de sene içinde polikliniğe gitme sayısının nasıl hızla arttığını bize göstermektedir.
• Daha çok tahlil, film ve görüntüleme tetkikleri istediler.
• Hekimlerin çalışma arzuları tıbbi girişimlere ve ameliyatlara da yansıdı. Çok daha fazla hastaya tıbbi girişimde bulunulurken çok daha fazla ameliyat da yapılmaya başlandı.
Ufak tefek sıkıntılar da yaşandı. Şişirildiği düşünülen faturalar, genişletildiği düşünülen endikasyonlar vb…
Hastaların hekime gitme sıklığı arttığında ve müşteri memnuniyeti ön plana çıktığında reçete sayısı yanında yazılan ilaç sayısı da arttı. İlaca ödenen paralar katlanarak yükseldi.
Yönetmelikler sık sık değiştirilerek yaşanan sıkıtılar aşılmaya çalışılıyor. Bu arada değişik kavramlar da öğrendik; SUT gibi…
Hangi ilacı hangi uzmanın ve hangi endikasyonlarla yazacağı otorite tarafından belirlenerek hekimlerin mesleki özerklikleri bir miktar daha azaltılmış oldu.
Bir yandan gelirinin ana kısmı kazandığı hizmet puanlarına bağlı olduğu için hekimler daha fazla hizmet etmek için çaba gösterirken, aynı çabayı gösteren meslektaşları ile rekabete giriştiler; diğer yandan sağlık ekibinin hekim dışı üyeleri performanstan yeterli pay alamadıklarını düşünerek, hekimlerle ilişkileri limonileşti. Geniş tanımı ile iş barışı sıkıntıya girmeye başladı.
Yine ücretin büyük kısmının performans ödemelerine bağlı olması, yasal güvence altında olmaması nedeniyle hekimlerde gelecek kaygısını uyandırmaya başladı. Ve hekimler arasında yapılan araştırmalarda bunun mutsuzluk olarak yansıdığı görülmektedir.
Mutsuz bir hekimin hastaya ne kadar yoğunlaşabileceği sorusunun yanıtı açık hale gelmektedir.
Hastaların bir kısmı bir süre sonra bu aşırı ilginin sağlıkları için olmayabileceğini sezmeye başladılar.
—İlgi, bana mı?
—Benden kazanılacak paraya mı?
Kafaları karışmaya ve önerilen tedavileri farklı kurum ve hekimlere tekrar tekrar sorma ihtiyacını duymaya başladılar.
Sağlıkta dönüşümün şu ana kadar gerek sağlık çalışanlarına daha da çok sağlık hizmeti alanlara avantaj sağlayacak kısımları uygulamaya kondu. Artan sağlık harcamaları bir şekilde karşılandı.
Sıra acıtacak kısma geliyor. Aynı sağlık hizmeti üretilse de her geçen sene azalan performans ödemeleri, geliri istikrarlı bir şekilde düşürmektedir. Bunun yanında hastane birlikleri yasası ile sağlık çalışanlarını bekleyenler, kaygı uyandırmaktadır.
Uygulanması ertelenen Genel Sağlık Sigortası tam olarak hayata geçirildiğinde hastalar o ana kadar yaşadıklarının bir serap olduğunu düşünebilirler…
Şimdiye kadar sürekli hastadan söz ettim; çünkü sistem tedavi edici tıptan para kazanmaktadır. Bu nedenle yeterince para kazandırmayan koruyucu sağlık hizmetleri ile insanlarının hastalanmasını engellemek, eskisi kadar önemsenemeyecek gibi durmaktadır.
Bu zamana kadar, sermaye-para, girdiği alanda kendi kuralarını işletti ve sağlık alanının da bundan muaf olmasına bir neden gözükmemektedir.
Özetle, sağlık hizmetinin, tıp biliminin kurallarından çok paranın kurallarına göre verileceğini söyleyebiliriz: sonucun ne olacağını ise küreselleşen dünyaya bakarak anlayabiliriz.
Dr. Nedim İNCE
23.06. 2011- Mersin
Son yorumlar