preload preload preload preload

Sulak Alanlar ve Göksu Deltası


27th Eylül 2011 Köşe Yazıları 0 Comments

Yazıya sulak alan tanımı ile başlamak istiyorum. Kuş Araştırmaları Derneği Sulak Alan Program Müdürü Osman Erdem’in Haber Ekspres gazetesinin 28 Şubat 2004 tarihli “İzmir Gediz Deltası ve Kuşları” ekinde yayımlanan makalesindeki tanım şöyle:
“Sulak alanlar; doğal veya yapay, sürekli veya mevsimsel, suları durgun veya akıntılı, tatlı, acı veya tuzlu tüm su kütleleri sulak alan olarak tanımlanmaktadır. Bataklıklar, sazlıklar, turbalıklar, sulak çayırlar ile denizlerin altı metre derinliğe kadar olan kesimleri de sulak alan kapsamında yer almaktadır.”
Yine aynı makalede sulak alanların önemi şu şekilde sırlanmaktadır:
• Sahip olduğu biyolojik çeşitlilik nedeniyle dünyanın doğal zenginlik müzeleri olarak kabul edilen sulak alanlar; doğal işlevleri ve ekonomik değerleriyle yeryüzünün en önemli ekosistemleridir.
• Sulak alanlar, yeraltı sularını besleyerek veya boşaltarak, taban suyunu dengeleyerek, sel sularını depolayarak, taşkınları kontrol ederek, kıyılarda deniz suyunun girişini önleyerek bölgenin su rejimini düzenlerler.
• Bulundukları yörede nem oranını yükselterek, başta yağış ve sıcaklık olmak üzere yerel iklim elemanları üzerinde olumlu etki yaparlar.
• Tortu ve zehirli maddeleri alıkoyarak ya da besin maddelerini (azot, fosfor gibi) kullanarak suyu temizlerler.
• Tropikal ormanlarla birlikte yeryüzünün en fazla biyolojik üretim yapan ekosistemleridir.
• Başta balıklar ve su kuşları olmak üzere gerek ekolojik değeri, gerekse ticari değeri yüksek, zengin bitki ve hayvan çeşitliliği ile birçok türün yaşamasına olanak sağlarlar.
• Yüksek bir ekonomik değere sahiptirler. Balıkçılık, tarım ve hayvancılık, saz üretimi, turizm olanaklarıyla bölge ve ülke ekonomisine önemli katkı sağlarlar.
Sıtmanın bataklıklarda yaşayan Anofel cinsi sivrisinek tarafından taşındığının anlaşıldığı 1890 yılından sonra sulak alanlar hızla kurutulmaya başlanmış, ülkemiz 1950 yılından itibaren gerek sıtma ile mücadele gerekse toprak kazanma amacıyla sulak alan kurutma kervanına katılmıştır.
Akdeniz ülkeleri sulak alanlarının neredeyse %70’ni kaybederken, ülkemiz ise 1950
yılından bu yana 236.538 hektarlık 38 sulak alanı kurutmuştur
İşte sulak alanların yaşamsal önemi, 1900’lü yıllardan sonra başlanan hızla
kurutulmaları sonrası karşılaşılan sorunlar sonucu anlaşılmıştır.
Tarım amaçlı kurutulan sulak alanlardan elde edilen tarlaların kısa zamanda verimini yitirdiği, çoraklaştığı görülmüş; değişen ekolojik çevrenin yarattığı mikro iklim ve taban suyu değişikliklerinin çevrede yapılan tarımsal üretimi de olumsuz etkilediği saptanmıştır.
Kaybedilen biyolojik çeşitlilik, o bölgedeki hayatı çoraklaştırırken göç eden su kuşlarında yarattığı tahribat ile çok daha geniş bir alana olumsuz etkisini taşımıştır.
Yaşanan bu olumsuzluklardan sonra 1971 yılında İran’ın Ramsar kentinde “Su Kuşları Yaşama Ortamı Olarak Uluslararası Öneme Sahip Sulak Alanların Korunması” sözleşmesi imzaya açılmış. Ülkemiz 1994 yılında bu sözleşmeye imza atarak sulak alanlarını sözleşmeye uygun koruma çabasına girişmiştir.
Göksu Deltası göçmen kuşların Kuzey- Güney göç yolu üzerinde Ramsar Sözleşmesi içinde yer alan ülkemizin dünya çapında önemli bir sulak alanlarından biridir. Deltadaki sazlık, bataklık ve göllerin toplamının 2 bin 130 hektardır.
Mersin Üniversitesi (MEÜ) Su Ürünleri Fakültesi Avlama ve İşleme Teknolojisi Bölüm Başkanı Doç. Dr. Bedii Cicik deltada yaptıkları araştırmada, 6 endemik, 38 nesli tükenme tehlikesi karşı karşıya olan bitki türünün yanı sıra 34 adet sürüngen ve amfibi türü tespit etmiştir.
Yine bugüne kadar bölgede yapılan araştırmalarda Göksu Deltası’nda 302 kuş türü saptanmış ki sayının önemi Avrupa kıtasında saptanan toplam kuş türünün 500 olduğu gerçeği karşısında çok daha artmaktadır.
Ramsar Sözleşmesi ile koruma altında olan Göksu Deltası aşırı sulama, insan uygarlığının yarattığı kirlenme ve yapılaşmanın yarattığı tehlike ile karşı karşıyadır. Bu sulak alanın bozulması, kaybedilmesi bölgede yaşamak istemeyeceğimiz birçok olumsuzluğu tetikleyebilir.
Yazıyı Doç. Dr. Bedii Cicik’in Göksu Deltası üzerine söylediği sözleri ile bitirelim:
“Dalyan, lagün, delta, sazlık gibi sulak alanlar nehirlerle taşınan besleyici tuzlar bakımından zengin olduğundan, yüksek biyolojik verimliliğe sahiptir. Beslenmek amacıyla lagünlere giren balıkların kısa süreli lagün ağzını kapatmakları avlanmaları kolaylaştırdığından lagün balıkçılığı balık avcılığıyla balık çiftliği arasında bir işlemdir. Ekolojik denge, doğal yaşam ve biyolojik çeşitliliğin sürekliliğine bağlı olduğundan sulak alanların antropojenik kökenli atıklarla kirletilmesi, yerleşim amacıyla doldurulması, kurtularak tarıma açılması bir süre sonra yok olmalarına, çölden farksız bir ortama dönüşmelerine, ekolojik ve ekonomik kayıplara neden olacaktır.”

Dr. Nedim İnce
Mersin / 27. 09. 2011

  • Yorum Yaz

    * Required
    ** Email