preload preload preload preload

Toplumsal Katılımcılık


20th Eylül 2011 Köşe Yazıları 0 Comments

‘Toplumsal Özgüven’ başlıklı yazıda toplumsal mutabakatın toplumsal özgüveni arttırdığından söz etmiştik. Toplumun geleceğini belirleyen toplum yönetimine yani siyasete- politikaya katılımın gönüllü ve özgür bir şekilde olduğunda ‘toplumsal özgüven’in yüksek olduğuna vurgu yapmıştık. Katılımın minimal ise tersin sonuçlarla karşılaşıldığından; sorunların büyüğünden, çözümün acı bedeller sonucunda mümkün olabildiğinden bahsetmiştik.
Toplum yönetimine özgür ve gönüllü katılımın söz konusu olduğu siyasi yöntemin demokrasi olduğunu biliyoruz. Bu konuyu da ‘Özgür İrade ve Demokrasi’ yazısında işleyerek önemine vurgu yapmıştık.
Gönüllü toplum kuruluşlarında, moda deyimle sivil toplum örgütlerinde, yönetici ve aktif üye olarak görevler üstlendim ve bazılarını da sürdürmekteyim. Gönüllü ve özgür irade ile katılımcılığa dayalı bu kurumlardaki insanların özverisi, enerjisi beni her zaman etkilemiştir. Nitekim bu sermayeyi de etkileşmiş olmalı ki ‘yönetişim’ adı altında bu enerjiden yararlanma yoluna gitmektedir.
İnsanların kendilerinin, ailesinin, yakın çevresinin, toplumun ve ülkenin çıkarları her zaman örtüşmemektedir. Ancak bunlar arasında ortak bir payda oluşturulup olası çatışmalar en alt düzeye indirilebilir.
Ortak paydanın toplum ve kişi beklentilerini büyük ölçüde karşılaması için tüm bireylerin, kurumların özgür ve gönüllü katılımının sağlanması ve de dikkate alınması şart gibi durmaktadır. Bu koşullar yerine getirildiğinde toplumsal özgüven yükselecek, toplum daha mutlu ve huzurlu bir ortamda yaşama fırsatına kavuşacaktır.
Özgür ve gönüllü bir şekilde ülke yönetimine katılma yolları sağlanamaz ise toplum ve bireylerin beklentilerine uygun ortak bir payda oluşturulamayacak; toplumun, ülkenin ortak yararı yerine yönetime hâkim küçük gurupların yararları ön plana çıkabilecektir. Ülke, katılımcılığı engelleyen yönetim şekli ile; üretimde, paylaşımda, sosyal yaşantıda, ortak akılda özgür ve gönüllü katılımcılığın özverisinden, enerjisinden mahrum kalabilecektir.
Verimliliğin düştüğü, gerilimin arttığı, gelir dağılımındaki uçurumun derinleştiği, böyle ortamlarda mutsuz yurttaşların sayısı artacaktır. Sorunların tanımına ve çözümüne ortak edilmeyen vatandaşların, yaşadıkları dışlanmışlık duygusuyla topluma ve ülkeye karşı sorumluluk duymaları da azalacaktır.
Birlikte sorunları çözmekten umudu kesmiş ve sadece kendi kişisel kurtuluşun peşine düşmüş yurttaşlar arttıkça, birlikte yaşamak çok daha zorlaşabilecektir. Güven, sevgi, mutluluk başka diyarlara göç edebilecek; peşine buna özlem duyanları da katarak…
Son günlerde Türkiye Büyük Millet Meclisi’nden alınan yetki ile ülkenin önemli konularında çıkarılan Kanun Hükmünde Kararnameler ülkenin gündemine oturdu. Özgür ve gönüllü katılımcılığın her alanda kısıtlı olduğunu düşündüğüm ülkemizde, son yıllarda yaşananlar ve buna eklenen Türkiye Büyük Millet Meclisi’ni süreç dışı bırakan KHK’ler toplumsal katılımcılığı azalttığı ve toplumsal özgüveni düşürdüğü kanısındayım.
Toplumsal özgüvenin zayıfladığı ülkelerde toplumsal mutabakat ortadan kalkmaya, ortak paydalar etkisini yitirmeye başlamaktadır. Bu durum ortam toplumsal kaos olasılığını arttırmaktadır. Bu açıdan bakıldığında ülkemiz için kaygılanmaktayım.
Umarım kısa zamanda toplumsal katılımcılığın önü açılarak toplumsal özgüven arttırılır ve kaygılarımın artık yersiz olduğuna dair bir yazı yazma mutluluğuna erişirim.

Dr. Nedim İnce
Mersin / 20. 09. 2011

  • Yorum Yaz

    * Required
    ** Email