preload preload preload preload

Gerçek ve Akıl ve de Yaratıcılık


18th Mart 2013 Köşe Yazıları 0 Comments

“…Şairler, bir bilme biçimi olarak, Sezgi’nin, Duyusal’ın, Bilinçdışı süreçlerin yaratıdaki payını açığa çıkardılar.”

Yukarıdaki satırlar bir şairin; Celal Soycan’ın, kaleme aldığı “Edebiyat Akıl Dışı mıdır?” adlı makalesinden alındı.

Aklın gerçek ile ilişkisi ilgimi çekmiştir hep. Ancak bunun üzerine kafa yormamı sağlayarak düşüncelerimi bir nebze berraklaştıran Celal Soycan’ın sözünü ettiğim yazısı oldu.

Aklın gerçekle sıkı ilişkisinin aslında aklı sınırladığını, yaratıcılığını kısıtladığını kanısı sürekli dolaşmıştır kafamın içinde. Akıl bir maddenin, beynin, ürünü olsa da çok binlerce sene içinde süren evrim sonucunda maddeden özerkliğini kazanmış durumda olduğunu, bir adım ileri gidersek onu aştığını bile söyleyebiliriz.

Sosyalleşmenin getirdiği kısıtlılıklar da eklenince, gerçekle kuşatılmış, ancak özerkliğini kazanmış akıl, daha da bunalmakta ve kendine çıkış kapıları aramaktadır. Sanat bu kapılardan en önemlisi dersek abartmış olmayız. Orada, düşler, hayaller, esintiler, sezgiler, duygular, gerçeğin ve toplumun boyunduruğundan olabildiğince azade kendine yer bulur, akıl bir kendine gelir, genişlettiği alanda yaratıcılığını daha da geliştirme fırsatını yakalar.

Gerçek bizim dışımızda bizden bağımsız varlığını sürdürür. Biz onu duyu organlarımızla algılayarak topladığımız bilgileri, önceden de var olanların ışığında yorumlar ve beynimizde gerçeğin karşılığını oluştururuz ki buna da hakikat denmektedir. Yani bir bizim dışımızda gerçek var bir de beynimizde onun yansısı hakikat.

Soycan yazısında bu konuya şöyle değinmektedir: “Einstein’dan beri biliyoruz ki mutlak bir gerçek yoktur ve gerçek ancak birden fazla bağıntıları içinden, birden fazla kavramla açıklanabilir. Öte yandan yukarda değinildiği üzere: Gerçek, insan bilincinden bağımsızdır, nesneldir, somuttur ve bağıntılıdır. Gerçek’in insan zihnindeki yansısı, yani algıdaki karşılığı ise Hakikat’tir. Orhan Hançerlioğlu Sözlüğü’nden ( Remzi K. 1976 ) aktarıyorum : “ Gerçek deyimini özellikle Hakikat ve Hakiki deyimlerinden titizlikle ayırmalıdır. Gerçek, somut ve nesnel olarak var bulunandır. Hakikatse gerçeğin bilinçteki yansısıdır.”
Hakikat neden bu kadar önemli? Bu sorunun birçok yanıtı vardır. Burada söz konusu ettiğimiz yaratıcılık olduğundan bizim yanıtımız; hakikatin önemi yaratıcılığın bu alana gereksinim duyduğundandır, şeklinde olacaktır.

Sezgi’nin, Duyusal’ın, Bilinçdışı süreçlerin, Hayallerin, Esintilerin desteğini arkasına alarak, katkısını özümseyerek, hakikat, varoluş nedeni gerçekten kopmadan, ama onun sınırlarını aşarak yaratıcılığa tüm kapıları açar. Gerçek, akıl ile diyalektik bir etkileşime geçmiştir; bu ilişki boyutunda bundan böyle aklı kısıtlayan değil önünü açan bir rol üstlenmeye başlamıştır.

Akıl artık özgürdür. Ve bu özgürlüğünü de en rahat kullanabildiği sahada yani sanatta alabildiğince at koşturur, yaratıcılığın sınırlarını zorlar, zorlama bir yana sınırsızlaştırır biteviye…

Celal Soycan’ın sözü ile başladık, onu sözü ile bitirelim:
“Akıl, kendini de kapsayarak ve bir üst düzeyde kendini yeniden üretmek üzere kendinden açılmıştır. Oluşan yeni görme biçimleri de hızlı kopuşlarla buna eşlik etmekte; sanatsallık, duyumsal olanla kavramsalın arasına yerleşerek, duyusala yüzünü dönmüş ama kavramsaldan kopmadan bütün insanî süreçleri içermiştir.”
Dr. Nedim İnce
Vancouver / 17. 03. 2013

  • Yorum Yaz

    * Required
    ** Email