preload preload preload preload

Hoşgörü Bir Yazıda Bitmez


10th Mayıs 2022 Köşe Yazıları 0 Comments

Hoşgörü yazısına verdiğiniz katkılarla konunun ne kadar geniş olduğu bir kez daha anlaşılmış oldu.

Geçen haftadan kaldığı yerden devam ederek bu konu üzerindeki yazıyı tamamlayacak olsam da yeni katkılarla zenginleşeceğinden kuşkum yok.

Sosyal bir varlık olan insanın bir arada yaşayabilmek için hoşgörünün gerekliliğinden söz etmiştik.

Politik alanda hoşgörüye baktığımızda orada da gerekliliğini görürüz. Hoşgörüsüz bir yönetimde tek hakikat vardır o da iktidarın hakikatidir. Farklı düşünce, görüş, kanı dile getirilmesi yasaktır. Zeka gelişebilmek için düşünceden ve farklı düşüncelerden mahrum kalır; geriler, yaratıcılığını kaybeder.  Toplumun yaratım kapasitesi dibe vurur.

Andre Comte- Sponville bu durumu; “Devletin hoşgörüsüzlüğü sonuçta toplumsal bağın ve tek tek kişilerin bilincinin zayıflamasıyla devleti de zayıflatır.” diye ifade etmektedir.

Senaca ise imparator Neron için yazdığı ‘Hoşgörü Üzerine’ kitabında halkının sevgi, güven ve desteğini kazanması için hoşgörülü davranmasının gerekliliğini uzun uzun anlatmaktadır. 

Spinoza da ‘Tanrıbilimsel Politik İnceleme’ kitabında politik hoşgörüsüzlüğün toplumda dalkavukluğun ve sinsiliğin kol gezmesine neden olacağından ve bunun tüm toplumsal ilişkileri yozlaştıracağından söz etmektedir. Tespiti “devletin güvenliği, öncelikle, herkesin eylemini hükümranın yasalarına tabi kılmasını, ama aynı zamanda ‘herkesin istediğini düşünmesine ve düşündüğünü söylemesine izin verilmesi gerektirir” şeklindedir.

Gelelim hoşgörünün gri alanlarına…

Hoşgörü denince akla olumlu şeyler gelirken biraz daha yakından baktığımızda ‘yukarıdan bakma’, engelleyebileceği ya da tepki gösterebileceği bir davranıştan vazgeçip karşıya ‘lütfetme’, eksik, hatalı bir şeyi engellememe, karşının inancını, görüş açısını, kanısını, düşüncesini ‘küçük görme’, yanlış bulma gibi şeyleri de düşündürür.

Birçoğunun hoşgörünün yaşama geçirilme biçimleri olarak kabul edilebilecek; tahammül etme, katlanma, çekme, sabretme, görmezden gelme, göz yumma, anlayış gösterme, bağışlama, ses çıkarmama gibi kavramlar da genellikle bir ‘üstlük-altlık’, ‘üstünlük-aşağılık’ ilişkisine göndermede bulunur.

Andre Compte-Sponville’in, hoşgörünün doğası gibi gözüken ve olumsuz anlamları çağrıştıran bu duruma, ‘Büyük Erdemler Risalesi’ kitabındaki yanıtı: “Tam anlamıyla, ancak engelleme, mahkum etme, yasaklama hakkına sahip olduğumuz şeye karşı hoşgörü gösterdiğimizi söylemiştim. Ama sahip olduğumuz bu hakka, hemen hemen her zaman sahipmişiz gibi hissederiz.” şeklindedir. Ve hep bu hakka sahipsek ve hep biz doğruysak “yanıltıcı ve bencilce bir hakikat sevgisi olan dogmatizm”in doğumuna hazır olalım, diyerek aslında ‘sahipmişiz gibi’ hissetmemizin büyük oranda yanılsama olduğuna ve bunun doğurabileceği tehlikeye vurgu yapmaktadır.

Ve devam etmektedir: “Ve hakikat, yanlışın varlığını ya da devamını-gerçekten de hoşgörü dışında-nasıl kabul edebilir? Yanıltıcı ve bencilce bir hakikat sevgisi olan dogmatizm her zaman yeniden doğar. Bu nedenle, daha aydınlık bilinçli, daha cömert, daha adil kişiler olsaydık saygı, sempati ya da sevgi diyebileceğimiz şeye, hoşgörü demezdik… Demek ki, sevgi eksik olduğu için, sempati eksik olduğu için, saygı eksik olduğu için, uygun sözcük hoşgörü’dür.”

Yine de hoşgörü sözcüğünün kabul görmesi, kişilerin düşmanları söz konusu olduğunda- ya da önce onlar karşısında- sevgi ya da saygı göstermede kendilerini pek de yeterli hissetmemelerindendir… “Hoşgörünün sevgi dolu olacağı güzel günü beklerken,” diye sonuca bağlamaktadır Jankelevitch, “bu basit, incelikten uzak hoşgörünün elden gelen en iyi şey olduğunu söyleyeceğiz!”

Hoşgörünün ne olup olmadığı üzerine de birkaç söz daha söyleyelim.

Hoşgörü ancak kişi sorumluluğu üzerine aldığında, çıkarında vazgeçtiğinde değerlidir. Sorumluluğu başkasının üzerine atan hoşgörü, hoşgörü değildir.

Hoşgörü sadece hoşgörülü insanlara karşı gösteriliyorsa bu eksik bir hoşgörüdür.  Nasıl ki iyiliği sadece iyilik gördüğün kişiye, yardımı sadece yardım gördüğün kişiye yapıyorsan, iyilikseverliğin, yardımseverliğin eksik kalacağı gibi…

Andre Comte- Sponville politik olarak her hoşgörüsüzlüğün totalitarizme ya da dini alanda köktenciliğe yol açacağında söz ederken,  hoşgörü sınırları için de Ahlaki olarak başkasını çektiği ıstıraba, adaletsizliğe, baskıya hoşgörü gösterilemez; eğer daha az kötülükle onları engellemek ya da onlarla mücadele edebilmek mümkün ise… Politik olarak da hoşgörü gösterilemeyecek olan şey, toplumun özgürlüğünü, barışı ya da ayakta kalmasını fiilen tehdit eden ve dolayısıyla hoşgörüyü de tehdit eden şeydir.” demektedir.

İnsanın isteksizce geriye dönüp bakmaması için anılarında hoşgörünün önemli bir yer tutması gerekir. Kendini yiyip bitirmenin pişmanlığını yaşamayacağı gibi, kaçınabilecek olduğu çatışmaların derin izlerinden de bu sayede korunmuş olur.

Görüldüğü gibi ‘hoşgörü’ kavramı sınırları gittikçe belirsizleşen çok geniş bir içeriğe sahiptir. İçeriğinin daha da doldurulmasını sizlere bırakarak, son sözü ülkemizin kurtuluş ve kuruluşunun eşsiz askeri ve siyasi lideri Mustafa Kemal Atatürk’e bırakayım.

“Uygarlık demek, bağışlama ve hoşgörü demektir. İlkel toplumlardır ki kan davası güderler. Bağışlamaya, hoşgörüye dayanmayan uygarlık, zorbalığa dayanan uygarlıktır ki, çöker… O, uygarlık değildir…”

Nedim İnce

Ayvalık / 08. 05. 2022

  • Yorum Yaz

    * Required
    ** Email