SAPANLA KUŞ AVLAMAK
Ayvalık’ta muayenehane açmayı düşündüğümü paylaştığım hekim dostumun güzel bir benzetmesi oldu: “Sapanla kuş avlamaya çıkıyorsun”
Bu benzetmeyle aslında sağlığın özelleştirilmesine ve kamu kaynaklarının özel sermayeye aktarılmasına gönderme yapıyordu.
Konu orada kalmadı. Özel sermayenin özel sağlık kuruluşu açması özendirilirken, özendirmeden öte kutsanırken, başta hekimler olmak üzere sağlık emekçilerin emekleri sermayenin birikimine katık edilirken hekimlerin muayenehane açıp sağlık hizmeti üretmesine, kendi emeğinin karşılığının kendinde kalmasına kem gözle bakılmasına kadar gitti.
Hazırlığı çok önceden yapılan Dünya Bankası ve IMF’nin ortak projesi, sağlık hizmetlerinin sermayeye açılma, sağlığın özelleştirilme, sağlığı ticarileştirme projesi, ülkemizdeki adıyla ‘Sağlıkta Dönüşüm’ projesi, 2004 yılından itibaren Adalet ve Kalkınma Partisi hükümeti tarafından ödünsüz uygulanmaya başlandı.
Kamusal sağlık hizmeti sunan tüm kamusal sağlık kuruluşları Sağlık Bakanlığına devredilirken, kamu sağlık çalışanlarına performans sistemi getirildi. Kamuda çalışan hekimlerin muayenehaneleri, çıkarılan Tam Gün Yasası ile kapatıldı. Kamu hastanelerdeki döner sermaye etkinleştirilerek yeniden organize edilen Sosyal Güvenlik Kurumu, SGK, kaynakları performans sisteminin besleyen kaynak haline getirildi.
Bunula yetinilmedi. Özel sağlık kuruluşlarının SGK ile anlaşma yapması sağlandı. SGK kaynakları özel sermayenin ürettiği özel sağlık hizmetleri için de kullanılmaya başlandı.
Hükümetin uyguladığı Sağlıkta Dönüşüm Projesi gereği teşvik edilerek hızla çoğalan ve yaygınlaşan özel sağlık kuruluşlarına kısa zamanda çok sayıda hekim gerekli oldu.
Bir yandan artan hekim ihtiyacını karşılamak bir yandan da hekimlerin muayenehanelerden kazandığı geliri özel sermayeye aktarmak için ‘Tam Gün Yasası’ çıkarıldı. Hekimlerin muayenehanelerinden vazgeçmeleri için performans sistemi havuç, hekimlerin ‘paragöz’ diye suçlanmaları, muayenehanelerin birçok olumsuz sıfatla kötülenmesi, mevzuat düzenlemeleri ve onu da aşan uygulamalar sopa olarak kullanılarak yasanın uygulanmasının kolaylaştırılmasına imkan yaratıldı.
Ulaş İnce’nin yayımlanmış eski bir gazete makalesindendevam edelim:
“Sağlıkta Dönüşüm Programı. Dönüşüm Programının etkileri sevk, reçete ve sigorta gibi düzenlemeleri içeren çok geniş bir alana yayılmakla birlikte, en önemli ayağını, gündelik hayatta kullanılan “tam gün yasası” ibaresinden de anlaşılabileceği gibi, doktorların muayenehane ve hastane arasındaki seçim zorunluluğu teşkil ediyor. Bu yeni düzenleme herkesin malumu; ayrıca yüzeyde pek de karmaşık ya da hayati görünmeyebilir. Zira feragat edinilen muayenehane geliri, devlet hastanelerindeki “performans” sistemi altında sağlık hizmetlerine verilen parça başı primlerle kimi doktorlar için kısmen, kimileri için ise fazlasıyla telafi ediliyor. Bir diğer seçenek ise hem muayenehaneyi kapatıp, hem devlet hastanesinden istifa edip veya hak ettiyse emekli olup özel bir hastanede yine “tam gün” çalışmak. Neticede doktorların mali kaybı feci seviyelere ulaşmazken hastalar da (özellikle özel hastanelerin SSK ve Bağ-Kur’la anlaşmaları sonrasında) sağlık hizmetine daha rahat ve ucuza ulaşıyorlar.
Ya da bize anlatılan hikaye böyle.
Bu olguyu çevreleyen “populizm,” “parsa koruma,” “çıkar kavgası” gibi gündelik sav ve karşı savların üzerini kazıyıp, tam gün yasasına eleştirel bir siyasi iktisat çerçevesinden baktığımızda ortaya çok daha derin boyutlu ve olası yansımaları çok daha vahim bir mesele çıkıyor: Türkiye’deki sağlık sisteminin kapitalistleşmesi, (muayenehanede) üretilen değerin, kişisel tüketime yönelik “gelir” olmaktan çıkarılıp yatırıma yönelik “sermayeye” dönüştürülmesidir(..).
Küçük mülkiyet sahibi kategorisinden yasa zoruyla çıkarılan doktor, çalışma koşulları üzerindeki kontrolünü kaybeder. Bu noktadan sonra doktorun iş güvencesi, maaşı ve özlük hakları, kar-zarar mantığıyla hareket eden işverenin tasarrufu altındadır. Bu dinamiğin en çarpıcı örneği, yaptıkları ameliyat sayısında düşüş kaydedilen doktorların maaşlarına kesinti uygulayan bir özel hastanedir (“Ne Kadar Ameliyat, O Kadar Maaş,” Hürriyet, 19 Temmuz 2009). Sonuç olarak, “tam gün yasasının” yapısal neticesi, Adalet ve Kalkınma Partisi hükümetinin genel emek politikalarının gelen istikametine de uygun olarak, vasıflı emeğin ucuzlatılması, güvensizleştirilmesi ve sermaye birikimine eklemlenecek biçimde çalışmaya itilmesidir.
Ulaş’ı da okuduktan sonra ‘teşbih de hata olmaz’sözünü anımsayarak benzetmenin özel sağlık kuruluşları karşısında muayenehanesi olan ya da benim gibi yeni açmayı düşünen hekimlerin durumuna işaret ettiğini ifade etmeme bilmem gerek var mı?!
Nedim İnce
Ayvalık / 12. 07. 2021
Son Yorumlar