preload preload preload preload

Suya Hasret Kalacağız


29th Mart 2011 Köşe Yazıları 0 Comments

Suya hasret kalacağımız günler çok uzakta değil. Bir yandan atmosferin kirletilmesi nedeniyle oluşan sera etkisinin yarattığı su döngüsündeki değişiklikler: kuraklık ve seller; diğer yanda kullanılabilen suyun hızla kirletilmesi ve aşırı tüketimi…  

Denetimsiz ve aşırı sanayi üretimi gerek kullandığı kömür, petrol gibi enerji kaynaklarından gerekse üretim süreçlerinden; atmosfere başta Karbondioksit olmak üzere çok çeşitli kirleticiler salmaktadır. Üzerine eklenen yine başta otomobiller olmak üzere kara ulaşım araçlarının çıkardığı egzoz gazları dünyamızda sera etkisi yaratmaktadır.

Sera etkisinin oluşturduğu küresel ısınma su döngüsünü bozmakta; kuraklıklar selleri izlemektedir. Su ya bulunamamakta ya da çok bolluğu ile yıkıcı yüzünü göstermektedir. Suya hasret kalmaktayız.

Sanayi üretiminin atıkları yerüstü ve yer altı sularını kirletmekte; kullanılabilir temiz su miktarı azalmaktadır.

Kapitalist üretim biçimi insanları kırlardan koparıp kentlere yığmaktadır. Dünyada artan kent nüfusu su tüketimini arttırmaktadır. Bunun yanı sıra artan besin ihtiyacı tarımsal üretimi tetiklemektedir. Ticarileşmiş tarım, ürün artışını sağlamak için bol miktarda su kullanmakta; bununla da yetinmeyip aşırı kimyasal gübre ve ilaç tüketimi ile de verimi çoğaltmaya gitmektedir: bir yandan kullanılabilir su kaynakları azalırken, geri kalan da kirlenmektedir.

Dünyadaki su kaynaklarının ancak binde beşi kullanılabilmektedir ve bu kaynaklar da insanlar tarafından hızla kirletilmekte, azaltılmaktadır.

Örneğin Türkiye’de son 40 yılda yaklaşık 1 milyon 300 bin hektar sulak alan (yaklaşık 3 Van Gölü büyüklüğü) yok oldu. Bu rakam, Türkiye’nin su kaynaklarının yarısına denk düşüyor. Türkiye’de son 20 yılda kişi başına düşen su miktarı 4.000 metreküp’ten 1.430 metreküp’e düştü. Bu azalışta küresel ısınmanın payı varken ne yazık ki sulak alanı kurutup toprak elde etme çabası ve bilinçsiz, kontrolsüz sulama asıl nedenlerdir.

Yapılan araştırmalar dünyada tatlı su kaynaklarımızın yarısını kullandığımızı göstermektedir. Ve bu hızla giderse iki binli yılların ortasına doğru yüzde yüzüne yaklaşılacaktır.

Her sene toprak altından yıl be yıl daha da derinlere inen kuyularla fosil su yeryüzüne çıkarılarak kullanılmakta; yağmur ve kar, tüketilenin yerini tam dolduramamakta; binerce yılda biriken yer altı suları da hızla tüketilmektedir.

1 kg pirinç için 2–5 ton, 1 kg buğday için 1 ton, 1 kg kahve için 20 ton su, 250 gr tutan bir pamuk tişört için 1 ton su harcanırken1 otomobil üretimi için 378 bin 500 litre, 1 ton çelik üretimi için 246 bin litre suya ihtiyaç vardır.

Yaşamın ana kaynaklarından biri olan kullanılabilir su azaldıkça daha da değerlenmektedir. Varlık nedeni kar olan Kapitalizmin bu durumu değerlendirmemesi mümkün değildir. Kamunun ortak mülkiyetinde olan su kaynaklarının hızla özelleştirilmesini sağlamakta; uzun süreli kullanım hakları elde etmektedir. En yakın örneği derelerimize inşa edilen ve edilmesi planlanan binlerce HES kuran şirketlere; su kullanım hakkının 45 yılları aşan sürelerde verilmesidir.

Bir yandan temel gereksinimlerimizden kopuk kar amaçlı aşırı tüketime koşut aşırı üretimin yarattığı küresel ısınma, su tüketimi ve su kirliliği; diğer yandan endüstriyel tarımsal üretimin kirlettiği ve azalttığı kullanılabilir su kaynakları bir de bunların üstüne eklenen suyun metalaştırılıp, kar amaçlı kamunun elinden alınması; bizi suya hasret günlere hızla yaklaştırmaktadır.

Mevcut ekonomik sistemin ekolojik olarak sürdürülebilir olmadığı hızla ortaya çıkmaktadır. Bunu bize en çabuk su kıtlığı gösterecektir.

İnsanın ve tüm canlıların en doğal hakkı olan “su hakkı”mıza sahip çıkmaz isek başlangıçta sadece parası olanların yeterince kullandığı su kaynakları bir süre sonra parası olana bile yetmeyecektir.

İnsanlar ve tüm canlılar suya hasret kalacaktır.

Dr. Nedim İNCE

Mersin / 29.03.2011

  • Yorum Yaz

    * Required
    ** Email