preload preload preload preload

Doktor Cafer Gürbüz


29th Eylül 2014 Köşe Yazıları 0 Comments

Üroloji ihtisasım bitmiş, uzman olarak ilk görev yerim mecburi hizmet kurasında Mersin olarak karşıma çıkmıştı.
Ocak ayının soğuk bir gününde SSK Mersin Hastanesi’nde işe başladım. İnce yapılı, seyrek bıyıklı genç bir hekimin sıcaklığı, havanın soğukluğunu, ortama yabancı olmamın gerginliğini sıyırıp attı. Cildiye Uzmanı Doktor Cafer Gürbüz’dü bu hoş duyguları yaşatan bana.
Laf lafı açtı. O da bu hastanede işe başlayalı birkaç hafta olmuş. Kısa zamanda kanımız kaynadı ve dostluğa giden yolda hızla yol almaya başladık.
Torosların zirvelerine komşu Arslanköy’de küçük çiftçi bir ailenin altıncı çocuğu olarak dünyaya gelmiş. Babası Sadık I. Dünya Savaşı’nda, Kurtuluş Savaşı’nda çarpışmış iri yarı babayiğit bir adammış. Abileri de babalarına çekmişler, lakin küçük Cafer cılız bir çocukmuş onların yanında.
Bir yandan babasının ellili yaşlarında doğması, diğer yandan çelimsiz olması gerek babası tarafından gerekse abileri tarafından korunup kollandığı bir çocukluk yaşamış. Yine de tarlada çalışmaktan kurtulamamış. Abilerine karşı göreceli fiziksel güçsüzlüğünü bilişsel becerisini geliştirerek dengelemeye çalışmış; hazır cevaplılığının o zamanlara dayandığını söyler. Bu sayede babasının gözündeki ayrıcalıklı yerini de sağlamlamış.
İlkokulu bitiren abileri orta öğretim için Mersin’e inmişler. Tuttukları bekar evinde okula gidiyorlarmış. Cafer’de sabırsızlıkla ilkokulun bitmesini beklerken beklenmedik bir şey oluyor. Babaları hastalanıp bu dünyayı terk ediyor. Bu tüm aile ama en çok da Cafer için büyük bir acı demekmiş. Sadece babasını değil onu hayata hazırlayan büyük bir bilge insanı da kaybetmiş Cafer.
Zor olan geçim daha zorlaşmış. Annesi, abi ve ablaları elbirliği yapıp bunu aşma çabasına girişmişler. Hayat devam ediyor, ilkokul bitiyor ve Cafer Mersin’de abilerinin yanında, bekar evinde, ev lafın gelişi bekar odalarında demek daha doğru, ortaokula başlıyor. Kısa zamanda keskin zekası, çalışkanlığı ve hazır cevaplılığı ile sınıfının başarılı öğrencilerinden biri oluyor.
Kışın Mersin’de okuyup, yazın geçimleri için Arslanköy’de çalışırken seneler seneleri kovalamış ve Tevfik Sırrı Gür Lisesi’ni bitirmiş. Daha ortaokulda kafasına doktor olmayı koymuş. Gel gör ki ilk sene tıp fakültesine girecek puanı alamamış üniversite sınavlarında. Hacettepe Fen Fakültesi Biyoloji bölümüne kaydını yaptırıp hazırlık okumaya başlamış. Ama aklı tıp fakültesinde kalarak. İkinci yıl azmin elinden bir şeyin kurtulamayacağını göstererek Çukurova Tıp Fakültesini kazanmış. Hacettepe’de okunan hazırlık nedeniyle doğrudan birinci sınıftan başlamış tıp fakültesi öğrenciliğine. Kaderinde bir sene Erzurum’da okumak varmış, zira Çukurova Tıp Fakültesi hala Erzurum Tıp Fakültesi’nin bünyesinde öğrenim görüyormuş.
Neyse ki ikinci sene Adana yolları gözükmüş ve memleketine duyduğu hasret sona ermiş. Bekar evlerinden bir yandan tıp eğitiminin sıkılığı, bir yandan yoksulluğun sıkıntısı, bir yandan da tüm ülkeyi saran terör eylemleri nedeniyle çok da keyifli yıllar geçirmemiş. Ama okulu sene kaybetmeden bitirip doktor olmuş.
Pimpirikliğine diyecek yokmuş ve o da bunun farkındaymış. Bu özelliği nedeniyle kendisini daha az hırpalayacağını düşündüğü Cildiye alanı seçmiş ve kendi fakültesinde asistan olup uzmanlık eğitimini tamamlamış. Alanında çok iyi bir akademisyen olan hocası Cafer’den fakültede kalmasını istemiş. Ancak akademi Cafer’in gözünde büyümüş, yoksulluktan bir an önce kurtulma, annesini biraz daha da rahat ettirme arzusu da buna eklenince bu teklifi kabul etmemiş.
Askerlik, Şanlıurfa’da mecburi hizmet, muayenehane ve yoksulluğa elveda. Ama aklında köyüne yakın, ergenliğini yaşayıp çocukluktan delikanlılığa adımını attığı Mersin var. Ve hissediyor ki biraz daha kalıp muayenehaneden az daha fazla para kazanmaya başlasa, paranın cazibesi Mersin’i buzlayacak televizyonlardaki gibi…
Mecburi hizmeti biter bitmez tayinini kentine yaptırıyor ve ne de iyi ediyor ki beni karşılayıp şaşkınlık, hüzün, gariplik gibi nice duygular yumağı içinden çekip alıyor.
Bekar geldiği Mersin’de Demet ile evlendi, bir süre sonra Buğra ve Mertcan adlarını verdikleri çocukları katıldı hayatlarına; hep birlikte mutlu bir aile oluşturdular.
Dürüst ve sıcak kişiliği, çalışkanlığı, mesleki becerisi ve etiğe saygısı beni derinden etkiledi. Örnek aldığım bir babalık yaptı çocuklarına. Mersinli olarak dışarıdan gelen bana el uzatması da eklenince kısa zamanda çok yakın birkaç dostumdan biri oldu. Okumaya doymak bilmeyen iştahından çok yararlandım, yararlanıyorum; gerek önerdiği kitaplar, gerekse entelektüel hazinesini cömertçe paylaşması nedeniyle.
Zaman zaman gönderdiği mektuplarla gazetedeki köşemde yer alan yazıları, hem beni yazmaya yüreklendirdi hem de yol gösterici oldu.
Otuz yıla yaklaşan dostluğumuzda bir çok şey öğrendiğim, olgunlaşma çabamda bana yol gösteren, en sıkıntılı anlarda imdadıma Hızır gibi yetişen değerli dostum, kardeşim Doktor Cafer Gürbüz’e sadece kendim için değil, var olma azmi ile herkese örnek olduğu, umudu sürekli beslediği için insanlık adına da teşekkür ediyorum.
Klasik ama tam da cuk oturuyor…
İyi ki varsın Dr. Cafer Gürbüz!…
Dr. Nedim İnce
Altınoluk / 26. 09. 2014

  • Yorum Yaz

    * Required
    ** Email