İnsan kalabalıklar içinde, hayatın kalabalıklarında kayboldukça kendini sorgulayan iç sesinden daha kolay kurtuluyor mu, diye bir soru geliyor akla.
Sadece bu mu?
Hayatı anlamlandırma yükünden azade de oluyor sanki…
Yaşamının; sistem, yaşadığı toplum, içinde bulunduğu kültür tarafından doldurulmasını; kendi özgür iradesiyle kendisi yapıyormuşyanılsamasının hissettirdiği özgürlüğün tadını çıkararak ama bir yandan da derinlerde bir yerde için için bir huzursuzlukhissederek ömrünü sürdürüp gider.
Yaşayacağı yeni hazların hayali…
Onu bekleyen yeni başarıların heyecanı…
Taksitler bittiğinden duyacağı ferahlama…
Bir iş bulma mutluluğu…
Emekli olma hayali…
Gelecek güzel günler…
Ve daha nice şeylerin peşinde, doğrusal olarak ileriye hep ileriye koşarakbitirir ömrünü.
Bilmez ki, her şeyin olduğu gibi kendisi de bir döngüler bütünü, döngüler bütününün bir parçası olduğunu; bir yerden başlayıp farklı bağlamda farklı zamanda da olsa aynı yerde biten döngülerin…
Samanyolunun evrendeki, Güneş Sisteminin Samanyolundaki, Dünyanın Güneş ve kendi çevresindeki, mevsimlerin, gündüz ve gecenin döngüleri…
Azot döngüsü, su döngüsü.
Nesiller döngüsü.
Her soluk alış verişte oksijen, karbondioksit döngüsü.
Her kalp çarpışının döngüsünün döngüsü vücudu bir baştanbaşa dolaşıp geri dönen kan dolaşımı döngüsü.
Bedende çok daha alt düzeyde yer alan daha birçok döngü.
Velhasıl büyük bir döngüler bütününün bir parçası olan minik bir döngüler bütünü insan, bir var olup, bir yok olarak bedensel döngüsünü tamamlamaktadır.
Belki de bu gerçek, var olup yok olarak kendi döngüsünü tamamladığı gerçeği ağır geliyor insana.
Döngüyü kasıtlı olarak görmezden geliyor ve kendine sonsuzluğu vadeden doğrusallığa sarılıyor.
Vaadi yerine getiremeyen doğrusallık da onu huzursuzlukla sarıp sarmalıyor.
Huzursuzluktan kurtulabilmek için kalabalıklar içinde sürekli ileriye doğru hareket ediyor insan veileriye doğru hareket ettikçe artıyor huzursuzluğu.
Anlayacağınız burada da bir döngüdür sürüp gidiyor.
Nedim İnce
Ayvalık / 27. 04. 20121
Son Yorumlar