preload preload preload preload

Huzur ve Özgürlük


23rd Kasım 2021 Köşe Yazıları 0 Comments

HUZUR VE ÖZGÜRLÜK

Seneler önce Vncouver’da, Stanley Parkta geçirdiğim bir gün boyunca çıktığım içsel yolculuk, hissettiklerimi yazmaya sevk etmişti.

Gündemin iç karartıcı ortamından bir nebze uzaklaşabilmek için o güne gidelim mi tekrar?

Ormanın yaşattığı huzur ve Pasifik Okyanusu’nun hissettirdiği özgürlüğü birlikte tekrar yaşayalım mı?

Hadi o zaman başlayalım!

“Huzur ve özgürlük kavramlarını doğa ile eşleştirip zihnimdeki izdüşümlerinin açtığı yoldan bir içsel yolculuğa çıkacağım.

Asırlık ağaçların üzerindeki mantarlarla dostça yaşamını sürdürdüğü, genç fidanlar, çeşitli bitkiler, envai hayvanlarla ortamını paylaştığı orman içindeki patikada yol alırken bir şeyi fark ettim. Yıllarca her bunaldığımda hayalini kurduğum şeyi şu anda gerçekleştiriyordum; yabanıl bir orman patikasında yürüyordum. O anda hissettiğim duygu, derin bir huzur oldu.

Doğanın muhteşemliği, ormanın kendine has musikisi, sağlıklı olabilmesi için sağlam kalması gereken bedenin buna uygun davranmasının beyin tarafından endorfinlerle ödüllendirilmesi miydi bu derin huzurun kaynağı?

Yoksa bunların yanı sıra derinlerde daha başka şeyler mi var: sosyalleşmeyi tüketicilik ortak paydasına indirgeyen günümüzün modern yaşantısının yalnızlaştırdığı, yabancılaştırdığı insanın; kendi köklerini bulduğu, harika bir bütünün parçası olduğunu hissederek bunlardan azade olduğu bir yer olabilir mi orman?

Ve öyleyse yalnızlığın dayanılmaz baskısından bir süreliğine de olsa uzaklaşmanın, tabiatın bir parçası olduğunu duyumsamanın yarattığı şey olmasın, derin huzurun kaynağı?

Ya, bir de köklerini bulduğu yerde kendi içsel yolculuğuna bir davet alıyorsa. Bu çağrıya uyup orman patikasına eş zamanlı kendi patikasında yol alıyorsa?

Yaşamı boyunca sosyal, kültürel, biyolojik olarak hayatta kalabilmek için çevreden gelen uyarıları, içinden gelenlerle birlikte işleyip oluşturduğu kişiliği; insani saflığın yitirilmesi pahasına olmuş olabilir mi?

Bu ortamda kendi iradesini de kullanarak oluşan kişiliğinin, olmak istediği kişiliğe ulaşamamış olmasını düşünmesi kendine yabancılaşmanın bir kaynağı olabilir mi?

O zaman, kişisel içsel yolculuğu; sıfır noktasındaki insani noktaya doğru mudur?

Bu yolculuğun kendisinin bile vaat ettiği saflık nedeniyle tek başına derin bir huzurun kaynağı olabilir mi?

İnsan kendi sıfır noktasına yaklaştıkça kendine yabancılaşma azalıp saflığını kazanıyor: kendisi oluyorsa?

Derin huzurun derindeki kaynakları bunlar mıdır sizce?

Sorulardan kurtulup yoluma devam ettiğimde patika beni deniz kenarına çıkardı: Pasifik sonsuzluğu ile önüme serildi. Bir banka oturdum. Huzurun yanına okyanusun sonsuzluğunu çağrıştıran dipsizlikte bir özgürlük duygusu geldi oturdu.

Artık beni sınırlayan hiçbir şey kalmamıştı sanki. Ve Güneş tüm bunları benim sayemde yaşıyorsun unutma der gibi ısıtıyordu beni.

Okyanus bana neden özgürlüğü hissettirdi bu yoğunlukta, bilemiyorum.

Yoksa çok milyonlarca yıldır süren evrimsel sürecin sonsuzluğunun izdüşümü müdür, beynimizdeki…

Şu an bildiğim, orman, derin bir huzuru, yol açtığı içsel yolculuk, masumiyetin ve saflığın heyecanını,  deniz ise sonsuz bir özgürlüğü duyumsatıyor bana…”

Binlerce yıldır özlemle arzuladığımız ama bir türlü gerçekleştiremediğimiz huzur ve özgürlük…

Bir an da olsa bunu derinlemesine hissedebilmenin tarifsiz hoşluğu…

Ve bunu paylaşabilmenin mutluluğu…

Nedim İnce

Hasanbey / 23. 11.2021

  • Yorum Yaz

    * Required
    ** Email