preload preload preload preload

Şeker Bile Yiyemez ki Kâğıt Gibi Yanan Çocuk


22nd Mart 2011 Köşe Yazıları 0 Comments

Kapitalizm kar daha çok kar demektir. Daha fazla kar etmek için daha fazla üretim ve daha fazla tüketim gereklidir. Üretim ise daha çok kar getirecek alanlarda gerçekleştirilip tüketim de buna göre yönlendirilmektedir. Üretim ve onun yönlendirdiği tüketim artık insanların gereksinimlerine bağlı olmaktan çıkmış; sadece kar makinesinin ihtiyacına göre yapılmaya başlanmıştır.

Kapitalizmin doğasından kaynaklanan, varlık nedeni, gözü doymak bilmez kar gereksinimi ekonomiyi de hızla büyütmek zorundadır: Ekonomi hızla büyümeli, üretim hızla artmalı ki ama gereksinim duyulan alanlarda değil sadece kar getiren alanlarda, tüketimle elde edilen karlar katlanarak çoğalabilsin. Dünya’nın, çevrenin, canlıların, insanların bu aşırı üretim ve tüketimden zarar görmesi Kapitalizm’in umurunda olmamaktadır.

            Bu kar hırsının yarattığı, insan ihtiyaçlarından kopuk ekonomik büyüme, beraberinde enerjiye olan gereksinimini de arttırmaktadır. Bunun en belirgin özelliği nükleer enerjinin üretiminde ve kullanımındaki yükseliştir. Dünya enerji sunumunda, 1973 yılında %0,9 olan nükleer enerji günümüzde %6’ları aşarak %1200 lük muazzam bir çoğalmıştır. Nükleer enerjinin olası tehlikelerinin ise “ teknoloji çok gelişti, güvenlik önlemleri çok arttı” söylemleri ile yok sayılmaya çalışılmıştır.

            İş kazalarında bir biriyle dinamik ve karmaşık bir şekilde etkileşen iki unsur vardır:  İnsandan kaynaklanan “güvensiz davranış”lar ve çevreden kaynaklanan “güvensiz durum”lar.

Teknolojinin geliştirilmesi, güvenlik önlemlerin olağanüstü yetkinleştirilmesi yine de güvensiz durumları tamamen ortadan kaldıramamaktadır. Hele de buna insan faktörü eklenip  “güvensiz davranış”ların sıfıra indirilemeyeceği eklenirse kaza olasılığının hiçbir zaman sıfır olamayacağı ortaya çıkmaktadır.

Nitekim Çernobil kazası tehlikeleri yok etmek için teknolojinin yetmediğini, işin içinde insan faktörünün de olduğunu gösterdi. Kaza “güvensiz davranıştan” kaynaklanmıştı.

            Diğer yandan Japonya’daki nükleer tehlike de teknolojinin doğa olayları karşısında ne kadar zavallı kaldığını gösterdi bize. Ne yaparsanız yapın “güvensiz durum”un tamamen ortadan kaldırılamayacağına tipik bir örnek olarak karşımızda durmaktadır.

            Nükleer kazaların önemi, neden oldukları iyonlaştırıcı radyasyon sonucu; alınan doza bağlı olarak kısa vadede canlıları doğrudan öldürmesi, orta ve uzun vadede oluşturdukları DNA hasarları ile kansere yol açıp ölüme davetiye çıkarmasından kaynaklanmaktadır.

            Üstelik bu iyonlaştırıcı radyasyon kazanın olduğu yakın çevreden; bulut ve rüzgârlarla binlerce kilometre uzak çevreye kadar yayılabilmektedir. Havaya, suya, toprağa karışıp etkisini yaygınlaştırıp uzun sürelere yayabilmektedir.

            Sayın Recep Tayyip Erdoğan; nükleer santrallerle ilgili olası tehlikeleri evlerde kullandığımız tüplerin, üstünden geçtiğimiz köprülerin taşıdığı tehlikelerle karşılaştırıp; “nasıl tüp ve köprüdeki tehlikeleri göze alıp kullanıyorsak nükleer santraldeki tehlikeyi de göze alabiliriz” demektedir.

Nükleer santralin olası risklerini, “tehlike” gibi çok geniş bir kavramın içine, gündelik yaşamda kullandığımız nesnelerin riskleri ile birlikte koymakta ve insanlarda nükleer santral ile ilgili risk algısını azaltma çabasına girişmektedir.

Gözden kaçmamalıdır ki; tüp patlar, sadece o evin o odasını ve de o an etkiler, köprü yıkılır sadece üstünden o an geçen varsa ona zarar verir.

            Ama nükleer patladığında yakın çevresinden başlayarak uzaklara doğru; hava, su, bitkiler, tüm canlılar etkilenir; ölür, kavrulur, hastalanır, sakat kalır. Üstelik bu etkiler seneler ve seneler devam eder. Ve yaşam bize nükleerin gün gelir patlayacağını göstermektedir defalarca.

            Nükleerden vazgeçmek için bundan daha iyi bir neden olabilir mi?

            Bu nedenle havamız, suyumuz, toprağımız ve onun içinde, üstünde, altında yaşayan tüm canlılar için hep bir ağızdan haykırmalıyız!

            Nükleer santrallere hayır!

            Mersin Akkuyu’da nükleer santrale hayır!

            Dr. Nedim İnce

            Mersin  / 22.03.2011

  • Yorum Yaz

    * Required
    ** Email